Ana Sayfa 1998-2012 Devlet Başa, Kuzgun Leşe

Devlet Başa, Kuzgun Leşe

Türk içtimaî hayatında yer alan kıymet hükümlerinden biri de ata sözlerimizdir. Birçok tecrübe ve süzgeçten geçtikten sonra öğüt mahiyetindeki bu ifadeler, cemiyet yapısının sağlam kalabilmesi için, şimdiki yaygın tabiri ile çimento vazifesini görmektedir. Aile müessesesini korumak için çok itina gösterilmiştir. Aile vazgeçilmez bir temel unsur olduğu için daima korunmuştur.

- Reklam -

Doğan bebekler melektirler. Genler, DNA’lar yani genetik yapılar ırklara göre değişir. Allah böyle yaratır. Sonra da kader denen değişmez hayat çizgisine insanı tâbi kılar. İlâhî kanun bu. Yani insanlar sosyolog Lombrozo’nun dediği gibi “doğuştan suçlu” değildirler. Tarihe baktığımızda bazı liderler tabiiyetinde olan milletlere felâket getirmişler, bazıları ise milletlerine huzur vermişler ve ileri götürmüşlerdir. Netice olarak şunu söyleyebiliriz; milletleri değişik karakter yapısındaki insanlar yönetmektedirler. Nasıl ki aynı yüze çehreye, aynı parmak izine sahip iki insan olmadığı gibi. Benzemeler vardır, bu esas değil istisnadır.

Milletlerin hayatında bazan fevkâlbeşer insanlar yetişir. Bu hâl, o milletlere Allah’ın bir lûtfudur. Türk milletinin de Dede Korkut gibi bilge bir kişiye sahip olduğunu biliyoruz. Dede Korkut veya Korkut Ata, Türk milletinin bünyesini çok iyi bildiği için, fikirleri ile onlara öğütler veren, erişilmesi güç bir sosyolog ve psikiyatristtir. Asırlar önce söyledikleri, değişen çağlara rağmen geçerliliğini aynen muhafaza eder. Meselâ: “Devlet başa, kuzgun leşe” ve “evlâdı olmayanın devleti olmaz” vs. Burada Dede Korkut’tan bir hikâyeyi kelimesi kelimesine anlatmadan geçemeyeceğim.

Dirse Han oğlu Boğaç Han hikâyesinden: Hanlar hanı Han Bayındır yılda bir kere toy edip Oğuz beylerini konuklardı. Gene toy edip attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kırdırmıştı. Bir yere ak otağ, bir ye re kızıl otağ, bir yere kara otağ kurdurmuştu. Kimin ki oğlu kızı yok kara otağa kondurun, kara keçeyi altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin yerse yesin, yemezse dursun gitsin demişti. Oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa kondurun. Oğlu kızı olmayanı Allah teâlâ kargıyuptur (lânetlemiştir) biz de kargıruz (beddua ederiz) böyle bilinsin demişti.

Hikâyede evlâda verilen önem çok açıktır. Meselâ İslâmiyette “iyi bir insan yetiştiren kişinin amel defteri hiç kapanmaz, o insan öldükten sonra da amel defteri aynen devam eder”.

Türk milleti devlet yapısına da çok önem verir. Burada devlet kelimesi mecazî ve lügavî mânâsı itibariyle; birinci mânâda. Daran ü debdebe, şaşaalı hayat; ikinci mânâda, cemiyet, halk ve insanlar demektir. Yani ulu bir ağacın dalları demektir.

Evlâdımız olunca seviniriz, içimizde başka birtakım hisler belirir. Hayata ve insanlara bakışımız değişir. Eş ref-i mahlûkat olmanın İDRAK’ine varmak mutluluğuna ereriz. Evlâdı olmayanları düşünürüz. Allah onlara niçin bu mutluluğu vermemiştir? Bazılarına yıllar sonra verir, bazılarına da hiç vermez. Burada Ulu Tanrı’nın takdirinin mahiyetini düşünmeye başlarız. Bayındır Han, onların lânetlenmiş olduğunu söylüyor. Kuran-ı Kerim’de Kevser sûresinde (ebter) olarak tavsif ediliyor.

- Reklam -

Tekrar ediyorum, Türk milleti devlete çok önem vermiştir, hayatiyeti ona bağlıdır. Son zamanda devlet sanatçıları meselesi diye bir iş sulandırılmıştır. Nerde ise Devlet başkanlığı müessesesi zedelenmek tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Bir zamanlar Nelson Mandela meselesinde nasıl refüze edildiğimizi unutmayalım. Bu adam kanlı katil, nasıl değer verilir, kimler yapar bu işleri, hayret. Aklımızı başımıza alalım. Büyük mücadelelerle kurulmuş devletimizi korumak her Türk’ün birinci vazifesidir.

Tanrı Türk’ü Korusun.

FELÂKETİN SORUMLUSU

- Reklam -

Özellikle Atatürk’ün ölümünden itibaren, daha doğrusu II. Dünya Savaşı’ndan beri, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerindeki felâketler eksik olmuyor. Çeşitli sebeplerle ortaya çıkarılan çatışmaları bir kenara bırakacak olursak, birkaç senede bir bu güzel ülkemizin herhangi bir yerinde tabiî felâketlerle karşılaşmaktayız. Gün oluyor bir orman yangını, gün oluyor bir sel felâketi, gün oluyor bir deprem ve bazen de uçak kazası gibi olaylar başımıza geliyor.

Biz Türk milleti olarak kadere, hayır ve şerre inandığımızdan ve bunların Tanrı’nın iradesinde meydana gelen şeyler olduğuna kanaat getirdiğimizden, çoğu zaman değişik musibetleri tevekkül içinde kabul ediyoruz. Fakat bilmiyorum aramızdan kaç kişi şimdiye kadar, son otuz-kırk yıldır başımıza gelen bu sık felâketlerin ve belâların sebebi nedir, sorumlu kimdir diye düşündü? Şahsen biz yıllardır “başımıza acaba bunlar neden geliyor, niçin oluyor”, diye düşünmekten kendimizi alamamışızdır.

Durum böyle olunca ister-istemez tarihin derinliklerine, Türklerin millî inancı Kök Tengri Dininin de izlerini taşıyan Orkun Kitabelerine ve Bilge Kagan’ın tıpkı Atatürk gibi, kendinden sonra milletinin çocuklarına bıraktığı öğütlere bir göz atmak zaruretini hissettik. Kitabelerde şöyle deniyor: Ondan sonra küçük kardeşi büyük ağabeyi gibi yaratılmamış olduğundan, oğlu babası gibi yaratılmamış olduğundan, bilgisiz kaganlar, kötü kaganlar tahta oturmuş olduğundan; bakanları da bilgisizmiş, kötü imiş. Begleri ve halkı düzensiz, Çin milleti aldatıcı ve sahtekâr olduğu, küçük kardeşi büyük kardeşe düşürdüğü, beg ve halkın arasını açtığı için Türk milletinin ülkesi elinden çıkmış.1 Kısaca bu cümlelerden de anlaşılacağı üzere başa lâyık olmayan kişiler, erdemsiz hükümdarlar, bilgisiz ve kötü idareciler gelirse, kendi benliğinden uzaklaşıp, öz kültürünü terk ederse Tanrı, yanlış anlaşılmasın bildiğimiz Allah, Türk milletini cezalandırıyor. Bu yüzden; Çin milletine beg olacak erkek çocuğu kul, hanım kızı cariye oldu.2 Büyük Atatürk de, Türk Gençliğine seslenişinde buna benzer nasihatlar vermiyor mu?

Bununla beraber Türk milletinin tarihinde elli yılda, yüzyılda bir başa gelen dirayetsiz idarecilerin sebep oldukları felâket yılları vardır. Cumhuriyet tarihimizin son otuz-kırk yıllık dönemine şöyle bir baktığımızda Türk Devletini idare edenlerin üç aşağı-beş yukarı fazla değişmediğini, sürekli iktidarlara aynı kişilerin geldiğini, erdemsiz ve liyakatsız bürokratların devleti ve milleti soyduğunu, dünyadaki her güzelliğe ve nimete lâyık olan bu milleti fakirlik içinde bıraktıklarını görüyoruz. Ve millet elinde imkân olduğu hâlde, daima bu gayr-ı samimî politikacılara kanıp, onları baş tacı yaptığından zaman zaman, bizim kanaatimize göre cezalandırılıp, Tanrı tarafından ikaz edilmektedir.

DİPNOTLARI

1- Bakınız, Köl Tigin Yazıtı, Doğu tarafı, 4-7 satır; Bilge Kagan Yazıtı, Doğu tarafı, 5-7, satır: Anta kisre inisi eçisin teg kılunmaduk erinç, oglı kangın teg kılunmaduk erinç, biligsiz kagan olurmış erinç, yablak kagan olurmış erinç. Buyrukı yime biligsiz ermiş erinç, yablak ermiş erinç. Begleri bodunı tüzsüz üçün Tabgaç bodun tebligin kürlügin üçün armakçısın üçün inili eçili kingşürtükin üçün begli bodunlıg yongşurtukın üçün Türk bodun illedük ilin ıçgını ıdmış.

2- Bakınız, Köl Tigin Yazıtı, Doğu tarafı, 7-8. satır; Bilge Kagan Yazıtı, Doğu tarafı, 6-8. satır: Tabgaç bodunka beglik urı oglın kul kıltı. İşilik kız oglın küng kıltı. Türk begler Türk atın ıtdı. Tabgaçgı begler Tabgaç atın tutupan Tabgaç kaganka körmiş.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -