21. yüzyılda çağdaş Türk dünyasının ortak romancısı olan Cengiz Aytmatov 1928 yılında Kırgızistan’da doğdu. Yatılı bölge okulunu bitirdikten sonra veteriner okuluna devam etti. Ayrıca tarım enstitüsünü de bitiren Aytmatov çeşitli deneme çiftliklerinde çalıştı.
Moskova’da Gorki Üniversitesi’nde öğretim gören yazarın eserleri 1952 yılından itibaren yayınlanmaya başlamıştır.
Birçok eseriyle ödüller alan yazarın kitaplarının hemen hemen hepsi Türkçeye aktarılmıştır.
Sadece Türk dünyasında değil bütün dünyada tanınan edebiyatçının yazıları birçok dile çevrilmiştir. Romanları yalnız Almanya’da bir milyonun üzerinde satmıştır.
Roman, geçtiği devirde yaşanılan olayların bir süre sonra sosyal boyutuyla esere yansımasıdır. Bu tanımın perspektifinden bakarsak bir romanı anlayabilmek için o coğrafyayı ve o insanları tanımak anlamlıdır diye düşünüyorum.
Okuduğum romanlar içinde beni etkileyen önemli bir kitap olan Aytmatov’un “Gün Olur Asra Bedel” adlı kitabı olmuştur. Bunun asıl sebebine gelirsek avantajım romanın geçtiği çevrede yaşamak, o kahramanları sosyal boyutuyla tanımış olmaktır. Böyle bir duumun neticesinde romanı okumak yaşadıklarımı diri olarak görmektir. Onun için iddialıyım.
Cengiz Aytmatov’u güçlü kılan millî kültürünü çok iyi tanımasıdır. Çünkü o vefakâr ve cefakâr Kırgız halkının içinden çıkmış, onlarla iç içe yaşamıştır. Bu durum onun yazılarında bir mihenk taşı oluşturmuştur. Kendisinde yabancı hayranlığı ve özentisi yoktur.
Esaret altında yaşayan bir ülke varlığını devam ettirmek için doğal olarak içe kapanır. Örf ve âdetlerini yaşatma gayreti onlar için tutunacak bir dal olmuştur. Böylece Sovyet emperyalist kültürüne direnmiştir. “Gün Olur Asra Bedel” romanında bu açıkça görülür. Romanın baş kahramanı Yedggey ölen emektar arkadaşı Kazangap’ı mezarına defnederken tüm Kırgız örf ve âdetlerini titizlikle uygulamak istemiştir. bunun için birçok sıkıntıya zevkle katlanmıştır.
Eserlerinde Manas destan motifleri ve kültürünün etkisi her zaman görülmektedir. Bu da gösteriyor ki Aytmatov geçmişiyle barışıktır. Kültürel değerlerini bilmektedir ve sahiplenmektedir.
İyi yazarların önemli özelliklerinden birisi kuvvetli bir gözlemci olmalarıdır. Çünkü yaptığı tasvirlerde ayrıntılara dikkat edildiğini, dikkat çekmesi gereken özelliklerin öne çıkarıldığını görmekteyiz. Yine “Gün Olur Asra Bedel” romanından örneklemek gerekirse “Bu yerlerde trenler Doğudan Batıya, Batıdan Doğuya gider gelir… Gider gelirler… Coğrafyada uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa bu yerlerde de mesafeler demir yoluna göre hesaplanırdı.” Tesbitin gerçekliği Orta Asya’yı tanıyan, Sovyet rejimi hakkında bilgisi olan herkes tarafından kolayca anlaşılır.
Aytmatov kendi halkına karşı da yabancı değildir. Onların çektiği çile ve ızdırapları yaşamıştır ve paylaşmıştır. Bunları eserlerinde okuyucunun önüne koymaktadır. Buna isterseniz “Sosyalist Gerçekçilik Akımı” mı, ne derseniz deyiniz.
“Toprak Ana” romanında 2. Dünya Savaşı’nın Kırgız halkı üzerinde etkilerini görmek mümkündür. Toprağına bağlı olan ananın yaşadığı dram bir gerçeğin ifadesidir. Buna göre Orta Asya halkı bunun da ötesinde bir acı çekmiştir. Kendisiyle ilgisi olmayan bir savaşta.
Romanlarının kahramanlarına baktığımızda Aytmatov’un sosyal hayattaki uç tipleri seçtiğini görürüz. Buna Yedigey’in gelenekler üzerindeki hassasiyeti, hiçbir örf ve âdeti atlamamak istemesi bariz bir örnektir.
En önemli özelliği ise yazarın ideolojik bir saplantıya kapılmamasıdır. Halkını ve kahramanlarını belli bir ideolojiye çekmeye çalışmamasıdır. Kendi kültürüne ters olan davranışları ustaca eleştirmesi de önemlidir. “Kazangap’ın oğlu Sabitcan’ın, cenazenin derhal defnedilmesini istemesini, içki içmeyi arzu etmesini, yine Rus asıllı olan eşinin cenazeye partinin önemli işleri nedeniyle katılmamasını” Yedigey eleştirmekte, hoş görmemektedir. Hattâ tepkisini ortaya koymuştur.
Oysa ki bizim sözüm ona aydın yazarlarımızın olaylara ideolojik gözlükle bakmaları düşündürücüdür. Zaman zaman kendi halkını hor gören yazarların yanında örf ve âdetleriyle alay eden romanlarımız vardır. Eserlerinde halkımızı kendince değiştirmeye, batılılaştırmaya çalışmaktadırlar. Değişmek şöyle dursun bugün baktığımızda yozlaştırma başarısı gösterdiklerini biliyoruz. Bu durum kardeş kavgası, kan ve gözyaşı getirmiştir. Bazen de kültürel derinliği olmayan, cinselliği ön plânda tutan duyarsız gençler yetişmesine sebep olmuştur. Millî meselelere karşı bilgisizlik ve heyecansızlık ise tüm bunların göstergesidir.
İki dili de iyi kullanması aytmatov’un kendisi için bir avantaj olmuştur. Bazı eserlerini Rusça bazılarını ise Kırgızca yazmıştır. Bu durum ona geniş kitlelere hitap etme fırsatı vermiştir. Kısa zamanda tanınmasına da vesile olmuştur.
Klâsik romanlar içerisinde önemli bir yer tutan Rus klâsiklerini de kaynağından okumuş, dolayısıyla ufuk derinliği kazanmıştır.
Eserlerinin birçoğu arasına olağanüstü motifler koyması sıkıcılığı engellemiş, akıcılığı sağlamıştır. Mankurt hikâyesi gibi kendine has ritüeller geliştirmiştir.
Romanlarında hayvanların kişileştirilmesi ve ruh hâlleri fevkalâdedir. “Elveda Gülsarı”da anlatılan At’ın hikâyesi buna iyi bir örnektir. Yine “Deve-karanar-”, “Dişi Kurdun Rüyası”nda kurt’un duygusallığı dikkate değerdir. Seçilen hayvanlar ise Türk kültürüne yabcnı olmayan hattâ kutsal anlamlar yüklenenlerdir.
Ayrıca eserlerinde çevreyi de ihmal etmemektedir. “Aral’ın Kuruması”ndan duyulan rahatsızlık kahramanın ağzından üzüntüyle anlatılmaktadır. Sık sık bozkır vurgusunun yapılması da önemlidir.
Hattâ eserlerinin birçoğunda Kazak-Kırgız kardeşliğine vurgu yapmaktadır. Mutlaka romanlarında Kazak coğrafyasını mekân olarak kullanır. Bu da Orta Asya coğrafyasını kendi ülkesiyle sınırlamadığını göstermektedir.
Her yazar tüm eserlerini bir kitabı için yazar dendiğinde Aytmatov için ise “Gün Olur Asra Bedel” zirveye çıktığı eseridir diyebiliriz.
Bozkırların tek canlı emaresi insanlardan sonra hayvanlardır. Aytmatov’un eserlerinde hayvanlara önemli yer verildiği görülmektedir. Bazen insana bir dost olurlar, bazen de onların hayatından alınacak dersler vardır. Bu biraz da komünist sistemin sanata yaptığı baskının, tek düzeliğin etkisi olsa gerektir. Bir başka deyişle saklanacakların sembollerle ifadesidir.
Aytmatov’u büyük yapan, millî değerleri evrensel alana taşıma başarısını göstermesidir. Ortak insanî değerleri yakalamasıdır.
Kırgız Türklerinin dünyaya açılan penceresi olan Aytmatov, Orta Asya Türklüğünün hattâ insanlığın penceresi olmuştur diyebiliriz.
Temennimiz böyle yazarların, aydınların Türk dünyasında çokça yetişmesidir. Açtığı yolda başka Cengizlerin de yürümesi Türklük için bir kazanç olacaktır.
Çok işlenen kültürlerin her zaman dinamik kalması mümkündür. Bunun için de yazarlarımıza büyük görevler düşmektedir.