Ana Sayfa 1998-2012 Cemaat Vakıfları

Cemaat Vakıfları

Avrupa Birliği’ne katılma yolunda TBMM’nce, tam tatile gireceği sırada, alalacele gündeme alınarak jet hızı ile çıkarılan ve “4771 sayılı Avrupa Birliği’ne uyum yasaları”nda CEMAAT VAKIFLARINA getirilen yeni eklentilerin, hiç şüphesiz, araştırılması önem taşımaktadır.

- Reklam -

Tarihi anımsarsak bu değişiklik yeni kapitülâsyonlar imajını taşımaktadır. 2762 sayılı Vakıflar Kanununun birinci maddesine eklenen son fıkra ve ayrıca ilâve edilen 3 no. lu EK madde üzerinde TBMM’de yapılan konuşmalar sırasında söz alan Devlet Bakanı Sn. Nejat ARSEVEN’in; “Bu düzenlemenin kendi teklifleri olmadığını, Dışişleri Bakanlığı’na Patrikhaneler tarafından gönderilen 04.09.2000 tarihli bir yazı ile CEMAAT VAKIFLARINDA geçerli düzenleme yapılmadığı tehdidi” aldıkları için bu değişikliğin zorunlu hâle geldiğini ifade eden beyanları, kuşkularımızda ne kadar haklı olduğumuzun işaretidir.

Şimdi milletçe yegâne tesellimiz, bir siyasî partinin Anayasa Mahkemesi nezdindeki iptal başvurusu üzerine verilecek kararı beklemektir.

Vakıflar Kanununun metninde yer alan “MAZBUT VAKIFLAR” ve “MÜLHAK VAKIFLAR” gibi tanımlamalar yanında daha önceleri 1. Madde metninde yapılmış bir değişiklikle Cemaat Vakıfları tabirinin yer aldığı görülmektedir.

2762 sayılı Vakıflar Kanununun 1. maddesine eklenen iki paragraf ve son fıkrada; CEMAATLERDEN söz edilerek, getirilen yeni kaideye göre devletimiz için büyük tehlike oluşturacak ifadeler kullanıldığı gözlenmektedir. Örneğin bu değişiklikle, cemaatlere vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın, kendilerinin dinî, sosyal, kültürel ve eğitsel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla taşınmaz mal edinebilecekleri ve tasarrufta bulunabilecekleri esası kabul edilmiştir.

Ayrıca bu fıkranın ikinci bölümünde yer verildiği şekilde, mevcut taşınmazların, cemaate aidiyeti vergi kaydı, kira sözleşmesi, vasiyetname vs. belgeler ile kanıtlanması hâlinde, değişiklik yasasının yürürlüğe girdiği tarihten itiraben azami 6 ay içinde Vakıflar Genel Müdürlüğüne başvurulması hâlinde CEMAAT VAKFI olarak tescil edilebileceği ve daha ileri gidilerek bunların tapuda kaydı bulunmasa bile, usulen vasiyet edilen taşınmaz malların da aynı şekilde tescil edilebileceği esası konulmuştur.

Gene kanunun EK-3üncü maddesi ile Türkiye’de kurulmuş CEMAAT VAKIFLAR’ının uluslararası faaliyette bulunması, yurtdışında şubeler açması ve oradaki ecnebi vakıflar ile işbirliği yapması kabul edilmiştir.

- Reklam -

Dahası bu kadar taviz yetmiyormuş gibi yabancı ülkelerde kurulmuş ve Türk düşmanı açık ve seçik yabancı vakıflar ile Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden alınacak usulî bir izin ile uluslararası işbirliği yapmaları yanında yabancı vakıfların Türkiye’de faaliyet göstermeleri ve ülkemizin her yerinde şubeler açabilmesi esası (EK -MADDE -3 son fıkra) getirilmektedir.

Tarihi ve Lozan Muahedesi’nin imzalanmasına mukaddem İkinci Komisyon toplantılarını anımsarsak, orada “Azınlıkların askerlikleriyle Patrikhanelerinin yetkisi konusu gündeme geldiği zaman” Patrik ve Patrikhaneleri İstanbul’dan çıkarmak isteyen Türk tarafının tezi, Türk delegasyonunun Lord CURZON’la yaptığı şiddetli münakaşalar sonunda ağırlık kazanınca, İtilâf Devletleri’nin siyasî ve idarî hiçbir fonksiyonu olmamak kaydıyla sembolik olarak Patrikhanelerin İstanbul’da bırakılmasına razı oldukları görülecektir…

Bir başka önemli husus da Türkiye’de Büyük Atamızın Cumhurbaşkanlığı döneminde, CEMAAT VAKIFLARI’nın 1936 yılında hükûmete vermiş olduğu vakfiye beyannamelerine, tapu sicilinde yer almayan bazı taşınmazları yazarak, kendilerine mal etmek istemeleri asla kabul görmediği gibi, yargı yolunda yaptıkları başvurular dahi aleyhlerine sonuçlanmıştır. Yüce Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun onayı ile talepleri reddedilerek iş sonuçlandırılmıştır. Sonuçsuz kalacağı daha önce alınan mahkeme kararları ile belli olan açılmış binlerce tescil dâvâları hâlen İstanbul ve Beyoğlu mahkemelerinde senelerden beri devam etmektedir.

Medenî Kanunumuzda mütegayyip eşhas olarak bahsedilen kimselerin taşınmaz malları belli süre geçtikten sonra hazineye intikal etmektedir. Tapu kaydı bulunmayan ve sahipleri belli olmayan taşınmaz malların mahkemece alınmış tescil kararı olmadan CEMAATLER adına intikal ettirilmesi de hukuken mümkün değildir.

Vakıflar Kanununun değişiklik gerekçesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne EK-1 No.lu Protokol ile kabul ettiğimiz “Mülkiyet hakkının korunması ilkesiyle UYUM sağlama amacı güdülmüştür” şeklindeki görüşe katılmamız da mümkün olamaz. Yapılan bu değişiklik ile Türk toplumu aleyhine karşılıksız bir kapitülâsyon hakkı oluşacağı kesinlikle bilinmelidir.

- Reklam -

Bu yetmiyormuş gibi ayrıca 227 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameye bir EK madde ilâve edilerek nitelikleri ve nicelikleri belli olmayan bazı yabancılara vakıf kurma, şubeler açma vs. gibi çalışma izni verilmesi gelecekte önlenemeyecek tehlikelerin habercisidir.

Şimdi açıkça söylemek gerekirse devletimiz kuruluşundan günümüze kadar; son 67 yıl içinde,

“1935 yılında kabul edilen 2762 sayılı Vakıflar Kanununda ülkemizin âli menfaatlerine ve devletimizin hükümranlık haklarına aykırı olarak böyle vahim bir düzenleme asla yapılmamıştır ve görülmemiştir.”

İleride Lozan Muahedesi’nde isimleri bile geçmeyen başka dine mensup, “Süryanîler, Kıldanîler, Nasurîler, Yezidîler, Kıptîler ve Ortodoks Araplar” gibi toplulukların da kendi CEMAAT VAKIFLARI’nı kurarak yayılmalarının ve böylece devletimizin üniter yapısını bozacak eylemlerin yasalarca korunmasından kaçınmanın asıl görevimiz olduğunu bilmeliyiz.

Lozan’da kazanılmış olan haklarımızın kaybedilmesine hiç kimsenin gönlü razı olamaz. Olmamalıdır. Bakınız ileride olacakları sıralarsak nasıl acı ve tehlikeli bir tablo karşımıza dikilecektir.

(A)- Ermeni cemaatinin kendi kilise ve patrikhaneleri sayesinde topladığı muazzam servet, Beyoğlu Çiçek Pasajı’ndaki 400 dükkândan aldıkları kira gelirleri, ABD Ermeni lobisinden sağlanan dış kaynaklı muazzam parasal destekler Ermenilerin Ağrı’da, Kars’ta, Ardahan’da, Muş’ta ve Van’da;

(B)- Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin ve kilisesinin muazzam gelirleri ile Doğu Karadeniz bölgesinde özellikle Trabzon, Samsun, Sinop’ta; bu topluluklara CEMAAT VAKIFLARI’nın şubelerini açma imkânı tanınmış olacağı;

Dolayısıyla, bu yasa değişikliğini fırsat bilerek;

(C)- CEMAAT VAKIFlarının aracılığı ile Ermenilerin, soykırım iddialarının ve toprak isteklerinin alt yapısını oluşturacaklarını, senelerden beri bastırdıkları haritalar ile Doğu Anadolu’yu içine alan Büyük Ermenistan;

(D)- Yunanlıların MEGALO-İDEA’sı olarak bilinen İstanbul’u CONSTANTİNOPL yapmak ve ayrıca Karadeniz’de RUM PONTUS devletini kurmak emellerine maaselef çanak tutmuş olmuyor muyuz?

Şimdi kendisini dünya Ortodokslarının başı sayarak Ekümenik (Cihanşümûl) olduğunu iddia eden Fener Rum Patriği BARTHELOMEOS’un bu yeni düzenlemeyle İstanbul toprakları içinde yeni taşınmazlar satın alarak ikinci bir VAKİTAN devleti kurmasına asla şahit olmak istemiyoruz.

Bir zamanlar Mora’da, Girit’te, Makedonya’da isyanlar çıkartan ortodoks patriklerinin yanında Kıbrıs’ı kan gölüne çeviren ATHENAGORAS ile hâlen Amerika’ya sürgün ettiğimiz Patrik YAKOVAS’ın ihanetlerini unutmayalım.

Koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nun üç kıtada yayıldığı dönemlerde bile sayısı otuzu geçmeyen CEMAAT VAKIFLARI’nın Türkiye’de ekalliyetlerin sayıları son derece az olduğu hâlde, kurulmuş vakıf sayısının günümüzde 160 olduğunu iyice araştırmalıyız.

Bizler bugün AZINLIK CEMAATLERİnin yuvalandığı patrikhaneler ile sözde ruhanî kisve taşıyan Patrik ve papazların geçmişte ne kadar çok ihanet içinde eylemler sergilediklerini asla unutmamalıyız.

ATAMIZIN Büyük Nutku’nda Patrikhaneler için;

“BU FESAT OCAĞI MUTLAKA HUDUDU MİLLÎ HARİCİNE ÇIKARILMALIDIR”.

sözleri ve önerisi yüce milletimiz ve Türk gençliği için vazgeçilmez bir VASİYET olarak kabul edilmelidir.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -