Ana Sayfa 1998-2012 Bindik Bir Alâmete, Gidiyoruz Kıyamete

Bindik Bir Alâmete, Gidiyoruz Kıyamete

Türkçülerin; devletleri, dilleri, vatanları, soydaşları, bayrakları ve yuvaları, mukaddes değerleridir. Onları herkesten ve her şeyden kıskanırlar. Onlara her konuda öncelik tanıyıp hassasiyetlerini gösterirler.

- Reklam -

Avrupa Birliği (AB) ile ilgili ilişkilerimizde de, özellikle son aylarda endişe, öfke, güvensizlik ve kuşku hislerine kapıldık.

Medya kültürü ile edindiğimiz bilgilerin yanlışlığına ve yetersizliğine peşin hükümlü olarak inandığımızdan, başımızı başka yönlere çeviriyoruz ve nedense, güvenimizi kazanan her gönüllü kuruluşun ve şahsın, yarım asırdır bizi meşgul eden AB’nin KARŞISINDA OLDUKLARINI, diğer taraftan güvenimizi kaybetmiş kuruluş ve şahısların da onun YANDAŞI OLDUKLARINI görüyoruz. Hele hele IMF [eski adıyla “Duyun-u Umumiye” (Genel borçlar idaresi)] ve GÜMRÜK BİRLİĞİ ANLAŞMASInın millî ekonomimizdeki ihanet zincirini gördükten sonra, endişelerimiz daha da artırıyor. Hepimizi rahatsız eden bu güvensizliklerden kurtulmak amacı ile değerlendirmelerine kıymet verdiğim milliyetçi asker-sivil şahısların bu konuda son günlerde çoğalan neşriyatlarını ve bildirilerini dikkatlice takip etmeye çalıştım. Sonunda; ENDİŞELERİM EKSİLMEYİP DAHA DA ARTTI. Ve bu arada da, AB ile ilgili uygulamalarda yabancı dümen suyunda gördüğüm bazı partilerimizi, siyasetçilerimizi ve prof unvanlı üniversite mensuplarımızı da bulmanın üzüntüsünü yaşadım. Tek tesellim, bunların millî devlet anlayışımızdan ve üniter yapımızdan yana olan Türk milliyetçilerinin her zaman karşısındaki cephelerde yer alan, çoğu TÜRK OLMAYAN TÜRKİYELİLER olduğudur.

Ayrıca, AB gürültüsü yüzünden, son yıllarda unutulan, TÜRK BİRLİĞİ konusunu sizlere şöylece hatırlatmak istedim. Türkiyemiz, BATI DÜNYASINA GÖRE; “NATO üyesidir, AB adayıdır, Avrupa Gümrük Birliği üyesidir. Amma % 99’u Müslüman olduğundan BİZDEN DEĞİLSİNİZ hitabının muhatabıdır. Yine Türkiyemiz, MÜSLÜMAN DÜNYASINA GÖRE de, “Avrupa kapısındadır, NATO üyesidir, Avrupa Gümrük Birliği içinde ve lâik bir devlettir.” Dolayısıyla SİZ BİZDEN DEĞİLSİNİZ hükmünün muhatabıdır.

Üç ay önce İstanbulumuzda tertiplenen AB ülkeleri ile İslâm dünyasını bir araya getiren MEDENİYETLER BİRLİĞİ toplantısı, bizlere siyasetin bile bir sanat olduğunu ispatlamış ve becerimizi göstermiştir. Problemlerin değil çözümlerin yanında olduğumuz, barışçı ve birleştirici görüşlere değer verdiğimiz ifade edilmiştir. Ancak, BATI DÜNYASININ KORKUDAN, MÜSLÜMAN DÜNYASININ DA KISKANÇLIKTAN dışlamaya çalıştığı genç Türkiyemizin AB’ne karşı olarak, bütün özelliklerini ve gayretlerini ikiyüz elli milyonluk soyu ile TÜRK BİRLİĞİNİ meydana getirmesini, yerüstü ve yeraltı kaynaklarımızı TÜRK İÇİN, TÜRK’E GÖRE TÜRK TARAFINDAN kardeşçe kullanıma açmasını diliyor ve canıgönülden KİME BENZERSENİZ ONDAN OLURSUNUZ diyorum.

Cumhurbaşkanımız, meclis başkanımız, MGK genel sekreteri orgeneralimiz Türk milliyetçileri gibi düşünerek AB’nin TEK SEÇENEK OLMADIĞINI açıkça ifade edip görüşlerini açıklamışlardır.

Yukarıda arz ettiğim ana görüşler ışığı altında, AB konusundaki özet düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim. Her şeyden önce kendi fotoğrafımızla beraber Avrupa fotoğrafına dikkatle baktığımızda istatistik verilerinin Türk milleti ile Avrupalıyı hiç barıştırmadığını görürüz ve Avrupa’nın kökte Roma-Yunan-Hristiyanlık üçgeninden kurulu olduğunu anlarız. Üreyemeyen ihtiyar Avrupa yanında yetmiş milyona yanaşan genç ve üreyen bir topluluğ umuz var. 35 yıl sonra nüfusumuz Almanya ve Fransa’nın toplamı kadar olacak. Diğer taraftan AB’ni, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak için, yegâne araç olarak düşünmek de yanlıştır. Ayrıca Türk milletinin, asıl arzusu millî değerlerine sahip olarak ÇAĞDAŞ UYGARLIK DÜZEYİNE ULAŞMAKTIR.

- Reklam -

Biz, 1839 Tanzimat Fermanından beri bugünkü AB’nin hukuk sistemine zaten uymaktayız. Özgürlüklerden yana da, 1961 anayasamızla bugünkü AB’nin önündeyiz. 1959 yılında topluluğa katılmak için müracaat ettik. 1963 Ankara Anlaşması ile de bu işin içine girdik. Hattâ AB üyesi olmadan, iyi niyetle Avrupa Gümrük Birliği’ne girerek en büyük yanlışlığı yapan tek ülkeyiz. Batı’nın en büyük askerî gücü NATO’nun en kuvvetli gücüne sahip ikinci üyesiyiz, yarım asırdan beri dünya barışını temin amacı ile beş kıtada hizmet gördük. Bugün Türkiyemizin fiilî katkısı olmadan Kafkaslarda, Balkanlarda, Irak-İran-Suriye üçgeninde, Ege ve Akdeniz’de barış ve istikrarın sağlanması mümkün değildir. Buna rağmen, AB BİZE KARŞI HAKSIZ DAVRANIŞLAR İÇİNDEDİR ve aday üyelerin içinde hâlen en az istenen (% 30) üyeyiz.

AB’ni, son yıllarda dünyada yoğunlaşan küreleşmenin bir neticesi gibi görenler de bulunabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, küreselleşme meselesinin ekonomiden başlayarak millî sınırları ve millî kimlikleri tehdit eder bir hâle dönüşeceği beklentisi bazı tereddütleri de beraberinde getirmiş, millî devletin varlığı, ülkenin bağımsızlığı, millî sınırların korunması, millî kültürün yaşatılması gibi temel kavramlarda yüksek duyarlıkların oluşmasına sebep olmuştur.1

Netice olarak BİZİM MİLLÎ DEVLETİMİZİN BAZI UYGULAMALARI, AB’NİN KÜRESELLEŞME FİKRİ İLE ÇELİŞMEKTEDİR.

Millî devletlerin ortadan kalkacağı, hudutların yıkılacağı, yönetim hâkimiyetinin hiçbir ülkede halkın kendisine bırakılmayacağı… Millî dil, millî kültür, millî ekonomi gibi kavramların birer safsatadan başka mânâ taşımayacağı… şeklindeki görüşler dünyayı paylaşacak güçlerin dayatması ile hayata geçirilmektedir. Bu dayatmada hiç şüphesiz AB önemli bir rol oynamaktadır.

ABD’deki birleşme, Avrupadan göçen ve kendi iradeleriyle teslim olup devlet kuranların birleşmesidir. Türkiye’nin de durumu bundan farklı değildir. Ayırmaya çalıştıkları gruplar, Balkanlardaki ve Kafkaslardaki zulümden kaçıp kendi iradeleriyle bize sığınan ve bağrımıza bizden diye bastığımız insanlardır. Amerika’yı Alman, İngiliz… diye bölmek ne kadar zorsa Türkiyemizi de bölmek o kadar zordur.2

- Reklam -

Avrupalının bize bakışını, en samimî ve açık ifade ile Fransız Millî Cephesi Başkanı Lopen söyledi. “Neden AB bir Hristiyan kulübü olmasın? Biz ayrı bir Müslüman kulübüne karşı değiliz. Türkiye, AB’ne alınmayacak ama bunu kimse söylemiyor. İş birliği yaparız, dostluk yaparız, ittifak yaparız, ne mahzuru var? Türkleri seviyorum ama onları Ankara’da seviyorum, Paris duvarları üzerinde değil. Türkiye, yani Küçük Asya tarihi, coğrafyası, dini ile Avrupalı değildir”.

Karşılıklı görüşlerin çelişkisini değerlendirmeye lüzum bile görmeden, kültürel yabancılığı, ekonomik yabancılığı, duygusal yabancılığı ve hattâ istatistik verileri hiçe sayarak TÜRKİYEMİZ AB’NE ÜYE OLMA GİBİ YANLIŞ VE ÇIKMAZ SOKAKLI BİR YOLA GİRMİŞTİR. Hattâ daha ileri gitmiş ve 1995’te karşılığı olmayan, veto hakkı bulunmayan, AB yolunu açma garantisini almadan AVRUPA GÜMRÜK BİRLİĞİ’NE GİREREK DÜNYANIN EN YANLIŞ UYGULAYICISI UNVANINI ALMIŞTIR. AB, Gümrük Birliği Belgesi ile Türkiyemizden almak istediği her şeyi hem de sıfır maliyetle elde etmiş, fakat Türkiyemizin Gümrük Birliği’nden doğan haklarını vermemiştir. Gümrük Birliği yedi yıldır aleyhimize işlemiştir. Uygulamaları yüzünden ticaret açığımız 10 yılda 30 misli artarak 60 milyar doları bulmuştur. AB, kendisine düşen yükümlülükleri yerine getirmediği gibi, yapması gereken yardımlar da Yunan vetosu ile önlenmiştir. Halbuki, uluslararası bir anlaşmada iki tarafın da anlaşma hükümlerine uyma mecburiyeti vardır. Neticede Amerikan Kolejli başbakanımız Tansu Çiller’in hediyesi olan Avrupa Gümrük Birliği ile itimadımızı kaybetmiştir.

AB TÜRKİYEMİZDEN, EN ÇOK “PAZARINI İSTER” VE ONU DA GÜMRÜK BİRLİĞİ ÜYELİĞİ İLE ALMIŞ DURUMDADIR. Artık Türkiye’yi AB’ne asil üye yaparak siyasî karar organına katıp, Avrupa Parlâmentosunda 80 oyu olacak büyük bir belâyı, başına niye alsın? Ayrıca AB, bizi asil üye yapmayı düşünse ve biz de bunu kabul etsek bile, KARŞIMIZDA AŞAMAYACAĞIMIZ BİR YUNAN VETOSU VARDIR. Çünkü Yunanistan’ı NATO’ya geri alırken veto hakkını kullanmayacak kadar akıllı ikinci bir Kenan Evren’in, Atina’da başa geçmesi düşünülemez. Ve bunlardan sonra biz hâlen, Avrupa’dan yapamayacakları bir şeyler istediğimizin farkında olamıyoruz.

Hem AB’nin Türkiye’den önce 12 yeni üyeyi bünyesine katıp onları sindirmekle uğraşırken, bir de üstüne hazmı çok zor olacak Türkiye gibi dev bir lokmayı kabul etmesi imkânsızdır.

Yine AB Türkiyemizi içine aldığında A) İş gücü serbest dolaşımı dolayısıyla en az on milyon Türk Avrupa’ya akacaktır. B) Avrupa Birliği hükümlerine göre, “Zengin üyelerden fakir üyelere yardım” fasıllarından yardım yapma zorunluluğu büyük kaynak kaybına sebep olacaktır. C) İleride, Türkiye’nin en çok nüfusa sahip ülke olarak AB’yi Almanya ile birlikte yönetir duruma gelmesi korkusu vardır.

Görüldüğü gibi, Türkiyemizin AB üyeliği; tarihimizin yönünü değiştirecek, yaklaşık bütün kültür unsurlarımızda dönüşümlere sebep olacak geniş kapsamlı, derin içerikli bir girişimdir.

Yüz yirmi bin sayfa olan AB mevzuatı henüz Türkçeye bile çevrilmemiştir ve bu hâliyle tamamından bilgilenen insanımıza rastlamak da imkânsızdır. Bizi asıl rahatsız eden, AB parlâmentosunun devamlı olarak aldığı “Türk düşmanı” kararları ile temsilcilerinin muhtelif vesilelerle verdikleri münasebetsiz beyanlarıdır. Bu uygulamalar da seksen yıl önce bu değerlere sahip olmak için her cephede onlarla harp etmiş, ölümü göze almış insanımızın öfkesini artırıyor.3

Kıbrıs’ta soykırıma son veren, adaya barış getiren Türk ordusuna “işgal gücü” sıfatını uygun görmek ve adadan çekilmesini istemek;

Ermeni soykırımını kabul etmek ve Türk hükûmetinin de kabul etmesini istemek;

Ege denizindeki sorunların 2004 yılına kadar taraflarca çözülememesi durumunda adalet divanına götürerek Yunanistan lehine karar temin etmek;

Fener-Rum Ortodoks kilisesi yerine İstanbul surlarını hudut kabul eden bir Rum Ortodoks devletinin hazırlıklarına başlamak ve Heybeliada Ruhban Okulunun açılmasını istemek;

Ana dilde yayın hakkını devamlı ileri sürerek, Lozan Antlaşması ile ülkemizde azınlık olan Rum-Ermeni ve Yahudiler için uyguladığımız okulları ve gazeteleri görmezden gelerek “dağ Türkü” bildiğimiz bu ülkenin Kürt insanının kendisi ihtiyaç hissetmediği hâlde ana dilde yayın hakkını tahrike devam etmek;

Ordumuzun Güneydoğumuzdaki teröristlerle yaptığı mücadeledeki operasyonlardan vazgeçmesini devamlı ileri sürmek;

İnsan haklarını savunurken terörizme sağladığı kuşkular yaratan dolaylı destek ve Türkiyemizdeki siyasî reform projelerini engellemek, devamlı “gözünün üstünde kaşın var” demek.

Görülüyor ki AB’nin hakkımızda aldığı kararların içeriği ve üslûbu millî onurumuza saldırı düzeyindedir. Bütün bu tehditlere, bugüne kadar TBMM’den, hükûmetimizden, adalet organlarımızdan, gönüllü kuruluşlarımızdan hülâsa yasama, icra ve yargı güçlerinden hattâ medyadan gerekli cevabın verilmemiş olduğunu tespit ve ilân etmek durumundayız.

Ayrıca, AB’nin Türkiye temsilciliğini yapan şahısların hadlerini aşan davranışları. Bir taraftan bizim zorumuzla PKK’yı ve DHKP-C’yi terör listesine alırken bu örgütlerin temsilcileri ile görüşmeler yapmaları ve isimlerinin değiştirilmesini teklif etmeleri, Rauf Denktaşımızın milliyetçi davranışlarından rahatsızlıklarını Kıbrıs Türkünü isyana teşvik eder şekle dönüştürmek, HADEP adlı partinin kazandığı belediyelere malî yardım yapmak5 gibi uygulamalar ve içimizdeki çoğu medya mensubu satılmışlarla irtibatlı faaliyetleri gözümüzden kaçmamaktadır.

Her kuruluş gibi AB’nin de kendi kriterleri vardır ve bunlara biz saygı da duyarız. Ancak biz de; onların bizim kendi millî birliğimiz ve değerlerimize saygı duymalarını bekler ve isteriz. Uyguladıkları dayatmalardan rahatsız oluyoruz ve biz taviz verdikçe işi azıttıkları kanaatine varıyoruz. Halbuki biz TESLİMİYETÇİ BİR ZİHNİYETTE DEĞİL KENDİ KİMLİĞİMİZLE AVRUPA BİRLİĞİ’NE ÜYE OLMAK İSTİYORDUK. Onlar da bizim asil üyelik hariç, başka unvanlarla, gücümüzü ve pazarımızı kaçırmak istemiyorlar. Ve bu çelişki devam ediyor, güven bunalımını aşamıyoruz. Sınır Tanımaz Gazeteciler Derneği’nin son terbiyesiz hareketi AB’nin maskesini tekrar düşürdü. Ancak, biz bu ülkeyi sokakta bulmadık.

Şimdi, artık bize göre yapılacak iş, TÜRKİYE’NİN ASİL ÜYELİK ISRARINDAN, AB’NİN DE TÜRKİYE’NİN YAPISINI TAHRİP EDECEK POLİTİKALARDAN VAZGEÇMESİDİR.4

İki tarafın da iş birliğinde menfaati olduğu bellidir. AB bizi kaybetmek istemiyor ama bizi hâlen tanıyamadı. Biz de, Avrupa’yı yok sayamayız. Aynı coğrafyada, ortak ekonomiden hattâ ortak tarihlerden geliyoruz. Ve diyoruz ki, ORTAK BİR ANLAŞMA YAPABİLİRİZ, AB’ne ASİL ÜYE OLMAK ŞART DEĞİL. İngiltere’nin eski başbakanı Margaret Theatcher doğru söyledi, “AB, modern çağın en büyük aptallığıdır”.

Bizi kimsenin küçük görmeye hakkı yoktur. Çünkü, ATEŞLE OYNAYANIN ELİ YANAR. Bugün, 5 milyona yakın insanımız AVRUPA TÜRKLERİ adı ile zaten AB içindedir. Yetmiş beş bin iş adamımız orada yerleşti, patron oldu. Türkler artık Avrupa devletlerinin iktidarlarını tayin mevkiinde bulunuyorlar.

Biz herkesle iş birliği ve ortaklık yaparız. Ancak; KIZILELMAMIZ TÜRK BİRLİĞİDİR. Bizdeki “Türk olmayan Türkiyeliler”e kardeşlerimizdeki eski marksistlere rağmen şükürler olsun, on yılda, nereden nereye geldik. Anadolumuzla, Kafkaslarımızla, Orta Asyamızla ve nerede Türk varsa onlarla beraber TÜRK BİRLİĞİNİ KURACAĞIZ.

Bugün için yapacağımız tek şey kaldı. En büyük BOZKURTU dinleyelim ve emrini yerine getirelim; “Devletin mukadderatına, muamelâtına, istiklâline unvanı ne olursa olsun hiç kimseyi müdahale ettirmeyiz”… “Ey Türk istiklâlinin evlâdı; bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”

Tanrı Türk’ü Korusun.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -