Ana Sayfa 1998-2012 Bencillik ve Milliyetçilik

Bencillik ve Milliyetçilik

Bencillik ve milliyetçilik, insanlarda, hele de günümüz dünyasının modern anlayışlarını dikkate alırsak, olumsuz duygular çağrıştıran kavramlardır. Çünkü, bu kavramlar insanlar arası ve toplumlar arası barışı ve huzuru bozmaya namzet duyguları ifade eder.

- Reklam -

Alafranga tabiriyle egoizm, eskilerin deyimiyle hodbinlik, Türkçe ifadesiyle bencillik(bilimsel terim olarak “bencilik”); sadece kendini düşünme ve önemseme duygusudur. Fertler arasındaki çıkar çatışmalarının, evlilik dahilinde gerçekleşen kavgaların, kardeşler arası sürtüşmelerin ve hatta “Habil ile Kabil” olayının temelinde bu duygu vardır. Bencillik zararlı bir duygudur ve insana hata yaptırır. Kişiyi sevimsiz ve kötü kılar. İnsanın yalnızlığa itilmesine dahi sebep olur. Bu yüzden bütün semavî dinler, bazı felsefî akımlar ve Uzak Doğu kökenli inançlar ve tasavvufî anlayışlar bencilliği insanın düşmanı saymış; bu duygunun törpülenmesi gerektiğini öğütleyerek çeşitli yöntemlere ve tedbirlere başvurmuşlardır.

Batı dillerindeki ifadesiyle nasyonalizm (ya da faşizm), eskilerin tabiriyle milliyetperverlik, Türkçe’de en çok bilinen ve kullanılan adıyla milliyetçilik (yahut ulusalcılık); maddî ve manevî açılardan millet ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışıdır. Milliyetçilik bir dünya görüşü olarak, 1789 Fransız İhtilâli’nin sonucunda burjuvazinin doğuşuyla ve ardından baş gösteren ayrılıkçı akımlarla birlikte literatüre girmiştir. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun ve Osmanlı Devleti’nin yıkılışlarını hazırlayan bu akımlar, önce Orta Avrupa’da, sonra Balkanlar’da ve Orta Doğu’da görülmüş; çok uluslu devletler içten içe çökmeye başlamış ve nihayetinde 1. Dünya Savaşı patlak vermiştir. Bu savaşı izleyen yıllarda dünya tarihinin en feci olayı olma özelliğini gösterecek olan 2. Dünya Savaşı’nın postal sesleri Almanya’dan duyulmaya başladı. Irkçı lider Adolf Hitler, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin liderliğine getirildikten sonra fikirleri Alman toplumunda hızla güç ve taraftar kazanmaya başladı. Uzun maceralarından sonra Şansölyelik makamına yerleşen Hitler; Hindenburg’un ölümüyle cumhurbaşkanlığı ve şansölyelik makamlarını birleştirerek olağanüstü yetkilerle “Reischführer” oldu ve ırkçı politikalarını uygulamaya koyarak Almanya’yı savaşa hazırladı. 1939 yılında Polonya’ya girerek 2. Dünya Savaşı’nı başlatan ve hem Almanya’yı hem de dünyayı o büyük felâkete sürükleyen Adolf Hitler ve ekibinin ideolojisi de müttefiki Benitto Mussolini’nin ideolojisi de milliyetçilikti. Neticede insanlık bu büyük felâketten (maalesef) nas ibini aldı ama ders almadı. 2. Dünya Savaşı’nın bittiği 1945 yılını takip eden yıllarda dünyanın farklı bölgelerinde milliyetçilik akımları görülmeye devam etti. Bu akımlar günümüzde de -eskisi kadar yoğun olmasa da- görülmektedir.

Yukarıda sizlerle paylaştığım görüşlerimde sanırım hemfikirizdir. Çünkü genel kanaat ve bakış açısı bu yöndedir. Ancak bu iki alâkasız kavramın bir yazıda niçin birleştirildiğini hâlâ merak ettiğinizi biliyorum. Cevabı ilerleyen satırlarda açıklayacağımı müjdeleyerek tekrar bencillik duygusuna dönmek istiyorum.

Şahsî kanaatlerime ve tespitlerime göre bencillik; sadece insanlar için değil, tüm canlılar için geçerli ve hayatî bir duygudur. İnsanın en temel dürtüsü hayatta kalma içgüdüsüdür. Freud, temel dürtülerimizi saldırganlık ve cinsellik olarak açıklar ve haklıdır da ama bu iki temel dürtünün de temelinde bencillik vardır. Düşünsenize, yaşama isteğimiz ve azmimiz olmasa ne olurdu? Yaratılışın temel amacı ortadan kalkar ve canlılık devam etmezdi. Sizce bu durum Tanrı’nın hoşuna gider miydi? Tanrı böyle vahim bir hata yapabilir miydi? Hiç sanmıyorum!… Saldırganlık, cinsellik ve nihayetinde bencillik hayatta kalma içgüdüsünün tamamlayıcılarıdır ve canlılığın devamı, yani Tanrı’nın kurduğu bu düzenin sürebilmesi için mutlak gereklidir. O hâlde, yaşamı idame ettirme içgüdüsünü sağlayan bencillik insanın temel ve en gerekli psikolojik ihtiyacıdır, diyebiliriz.

Canlılıktan kastım tabiî ki sadece insan varlığı değil. Hayvan ve bitki varlığı da mutlak devam etmek zorundadır. Çünkü bunlar olmadan insanın varlığı düşünülemez. İşte bu yüzden hayvanlarda ve (bir anlamda) bitkilerde de bencillik kavramını ve yaşama içgüdüsünü incelememiz gerekir. Bitkilerden bahsettiğim için saçmaladığımı düşünebilirsiniz. Ancak ayrık otunun hikâyesini hepiniz bilirsiniz. Ayrık otu tarlaya gelmiş ve oradaki diğer otlara bir köşeye yerleşmek istediğini söyleyip izin istemiş. Diğer otlar da iyi niyetle izin vermişler. Ancak ayrık otu kısa zamanda yayılıp tüm tarlayı kaplamış ve diğer otlara orada yaşama imkânı bırakmamış. Kıssadan hisse… Çiftçiler bu otun huyunu çok iyi bilirler. Ayrık otunun yerleşip yayılmadaki ısrarını nasıl açıklarsınız? Ağaç köklerinin (özellikle de suya çok ihtiyaç duyan ağaçların) betonu dahi delişi, asfalt yolları parçalayışı manidar değil mi sizce?

Gelelim hayvanlara. Hayvanlarda bencillik duygusu ve yaşama içgüdüsü had safhadadır. Bu yüzden de saldırganlık hayvanların temel özelliklerinden biridir. Yalaktan su içmeye çalışan küçükbaş ve büyükbaş hayvanları mutlaka görmüşsünüzdür. Ya da yeme saldıran kümes hayvanlarını… Birbirleriyle nasıl da itişip kakışırlar!… Analarının memesinden süt emmeye çalışan yavrular da öyle değiller midir? Hayvanlar bile akıl ve bilinçten yoksun oldukları hâlde sürekli tabiatla ve birbirleriyle mücadele hâlindedir. Tabiat şartlarının değişmesi vb. sebeplerden dolayı evrim geçirmeleri ve vücutlarının yeni şartlara uyumlu hâle gelmesi de ancak yaşama içgüdüsüyle açıklanabilir. Yaşama içgüdüsüyle ilintili olan bencillik, bu canlılarda bilinçli değildir ama avlarını, yiyeceklerini sakınmaları ve hatta başka bir hayvanın yiyeceğine göz koyma, bunun için savaşma davranışı sanırım içgüdülerden gelen bir bencillikle açıklanabilir.

- Reklam -

Biz insanlar… İhtiraslarıyla, arzularıyla, beklentileriyle, hayâlleriyle, amaçlarıyla, cinselliğiyle, doyumsuzluğuyla, kavgalarıyla, savaşlarıyla, suçlarıyla ve günahlarıyla insanoğlu… Az önce okuduğunuz özelliklerimiz bencilliğimizin tezahürleri değil mi? Çok bencil yaratıklarız vesselâm!… Birbirimizi koltuğundan etmek için her fırsatı değerlendiriyoruz ve gayrımeşru yolları meşru sayıyoruz, başkasının sevgilisini elde etmek için tüm hünerimizi sergiliyoruz, sevdiğimizi kaybetmemek için gerekirse ölümü göze alıyoruz, rakibimizi egale etmek için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz, rahmetlilerin mirasından daha fazla pay almak için kardeşimizi bile düşman belliyoruz, kıskançlıktan için için kuduruyoruz, komşumuzun tavuğu bize kaz görünüyor. Ne biçim bir yapımız var böyle? Bu saydıklarım da kötü özelliklerimizin birer yansıması olsa gerek. Hayır! Tam aksine, tasvip etsek de etmesek de bunlar insan için gerekli özellikler. Çünkü, bencilliğin uzantısı olan bu davranış şekilleri insanın yaşama içgüdüsünün sonucudur. Evet, belki zararlı gibi görünüyor bu özelliğimiz ama, siz bencilliğinizden vazgeçebilir misiniz? Yapamayız. Eğer ki bencillik duygusundan feragat ederseniz yaşamaktan -en azından daha iyi şartlarda yaşamaktan- feragat etmiş olursunuz. Kim attan inip eşeğe binmek ister ki?

İşte şimdi asıl sorulması gereken soruyu sorabiliriz: Kendini bu denli düşünen bencil insan, kendinden başka kimseyi düşünmez mi? Elbette düşünür. Zaten milliyetçilik kavramı da burada karşımıza çıkıyor. Açıklayalım:

İnsan önce kendini düşünür, bu kaçınılmazdır ama, kendinden çok ailesini düşünür. Bir ana, bir baba ailesi için ölümü dahi göze alır. Niçin? Neslinin devam etmesi için. Bununla birlikte, sorumluluğu altında olan kişileri de düşünür ve önemser insanoğlu. Sevdiği kişiler için fedakârlıktan da kolay kolay kaçınmaz. Çemberi biraz daha genişletelim. Aynı yerde yaşadığı insanları, hemşehrilerini de düşünür ve gerektiğinde onlarla birlikte hareket eder eşrefimahlûkat. Ve insan kendine benzeyen insanları; kendisiyle aynı dili konuşan, aynı kaderi paylaşan, kendisi gibi yaşayan, kısacası kendisiyle ortak yönleri olan insanları düşünür, sever ve önemser.

Bu mantıkla düşündüğümüzde kaçınılmaz olarak görürüz ki; milliyetçilik insanoğlu için temel dürtülerdendir ve insan psikolojisindeki bencilliğin toplum psikolojisine dönüşmüş şeklidir. Milliyetçilik duygusu, insanın doğasında olan bencillik duygusunun yansımasıdır. İnsan psikolojisinin toplum psikolojisine etki etmesidir.

Milliyetçilik ve bencillik içgüdülerini ve bu içgüdülerin birbiriyle ilişkisini açıkladıktan sonra eminim ki sizlerin aklında bazı çelişkiler doğmuştur. Bencil bir insan nasıl olur da milletini düşünür ve önemser, gibisinden sorular beyninizde dolaşıyor olmalı. Sathî olarak haklısınız. Ancak burada da neslin devamı isteği ve bu isteğin insanda uyandırdığı sorumluluk duygusu karşımıza çıkıyor. İnsan çoluk çocuğu için yaşar ve mücadele eder. Aynı hayvanlar gibi… Günümüzde yapılan evlilik anketleri ve araştırmaları, gençlerin özellikle çocuk sahibi olmak için evlenmek istedikleri sonucunu karşımıza çıkarıyor. Neslini devam ettirmek isteği, soyunu devam ettirmek demektir. Daha önce de dediğim gibi; insan kendisine benzeyenleri ve kendisi gibi olup aynı kaderi ve değerleri paylaşanları düşünüp önemser. Soy kavramının da ırk kavramıyla eşdeğer olduğu gerçeğini dikkate alırsak, insanî bencilliğin makro düzeyde değerlendirildiğinde milliyetçiliğin bir ifadesi olduğunu açıkça görebiliriz. Şahsî olarak bencillik, geniş çaplı değerlendirildiğinde karşımıza milliyetçilik dürtüsü olarak çıkar ve bu meyanda toplum denilen büyük organizmanın yaşama isteğinin ürünüdür. Milliyetçilik, sosyal refleks ve bütüncül manevî ihtiyaç olarak da tanımlanabilir.

- Reklam -

Netice olarak, maddî ve manevî açılardan millet ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışı olan milliyetçilik; insanın en temel ve doğal hakkı olan yaşama isteğinin ifadesidir. Bencillik dürtüsünün toplum yaşamına yansımasıdır ve toplum refleksinin bir ürünüdür. Sosyal açıdan bir savunma mekanizması olarak da değerlendirilebilecek olan milliyetçilik; (günümüz dünyasının gidişatını da düşünürsek) toplumlar için inkâr edilmemesi ve yabana atılmaması gereken hayatî bir ihtiyaçtır. Fert olarak bencilliğimizden vazgeçebiliyor muyuz ki; tehditler karşısında dahi milliyetçiliğimizden vazgeçelim?

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -