“NGO’ların görev ve sorumluluklarından: Yerel kültürlerin yaşatılması kapsamında alt kültür kimliklerinin siyasallaştırılması ve etnik karşıtlıkların belirginleştirilmesi.”
Dr. Necip Hablemitoğlu
ABD Dış İlişkiler Konseyi danışmanlarından Jessica T. Mathews: “iktidar merkezi, ulus-devletlerden hükûmet dışı örgütlere (NGO) doğru yeniden şekilleniyor” demekle: katılımcılığı, yurttaşın söz sahibi olmasını ve yurttaşlığı yüceltmiyor. NGO’lara biçilen görev dünya gündeminde yavaş yavaş gerçekleştirilirken merkezine yurttaşları aldı. Ama nasıl? Devletle yurttaşlar anlaşamazlar ve devletle yurttaş arasında uzlaşmazlık vardır, yönünde. NGO’lar gerçekten “hükûmet dışı” mıdır? Çoğunluğu değil. Devletin geleneksel değerlerine dört elle sarılıp, ulusal geçmişine sahip çıkanların düzen dışı olması beklenemez. Kısaca NGO’ların büyük çoğunluğunun arkasında; parasal desteğiyle, tanıdığı olanaklarıyla devletleri vardır.
AEGEE isimli NGO da AB’nin desteğiyle, AB’nin politikalarının gençler arasında benimsenmesini, yapay “Avrupalılık” kimliğini gençlere (ulusal kimliklerini unutturarak) kazandırmayı amaçlayan niteliğiyle etkinliklerini sürdürmektedir. AEGEE’nin Fransızca açılımında (Association des Etats Généraux des Etudiants de I’Europe) geçen “Etats Généraux” kavramı: Fransa’da eskiden ülkeyi temsil eden üç kesimin (kilise, aristokrasi ve burjuvazi) bir araya geldiği genel meclise verilen isimdir. Bugüne uyarlandığında: AEGEE’nin Türkiye ve Kıbrıs koruyucusu, kendisini ekümenik ilân eden Fener Rum Patriği Bartholemeos bu yapının “kilise” ayağını; yapay “Avrupalılık” kavramı seçkinciliği içeren aristokrasi ayağını; Avrupa finans kapitali de bu yapının burjuvazi ayağını oluşturmaktadır. İsmini tarihsel süreçte 1789 Devriminin gerçekleştirilmesinde rol oynayan meclisten alan AEGEE’nin benimsediği söylemler de önemlidir: “…gelecek nesillerin Avrupa içinde yetişmesi”, “…eğitimde Avrupa boyutunun geliştirilmesi”, “öğrencileri Avrupa’ya getirmek, Avrupa’yı tüm öğrencilere götürmek” , “Avrupa bilincini güçlendir mek”, “AB’nin ekonomik, politik ve yönetsel yapısının anlaşılması yoluyla duyarlılık artırılması”, “barış yolunda bütün engelleri, düşmanlıkları, sonradan yaratılmış bölünmeleri ve zorla varsayılan farklılıkları aşmış bir Avrupa”, “Avrupa anlayışını gençler arasında yaygınlaştırmak”, “bölgesel özelliklerin ve kültürel farklılıkların Avrupa üstkimliğiyle bir sentezini oluşturmak”
AEGEE Türk gençliğinin, Türklük bilincini/onurunu yitirip “Avrupa vatandaşı” kimliği kazanımlarının(!) yolunu açmakla kalmıyor, AB’ye aday olan her ülkenin gerekli koşulları yerine getirdikten sonra ancak girebileceği AB Eğitim ve Gençlik Programlarını (Sokrates, Comenius, Erasmus vd.) Türkiye’nin de katılımını sağlama yönünde önemli işlevler üstlendi. AB eğitim programlarını birçok üniversite hızlı bir biçimde yaşama geçirmeye başladı. Öğretim üyeleri de bu konuda büyük çabalarını esirgememektedirler.
AB’nin ilk öğrenci örgütlenmesi olan AEGEE isimli NGO, Türk gençleri üzerinden Türk üniversitelerinde uygulamaya konulan programlarla Avrupa’nın çıkarlarına uygunluğu öngörmekte, Türk gençleri’nin ucuz iş gücünden yararlanmayı ve Türk gençlerinin Türklük kimliğini sorgular duruma gelmelerini hedeflemekte, ayrıca Türk gençliği kavram-çiftini “meta” olarak nitelemektedir.
AB Eğitim programlarının yürütücüsü ve denetleyicisi niteliğinde her ülkede kurulması koşul olan Ulusal Ajans, Türkiye’de Devlet Plânlama Teşkilâtı (DPT) bünyesinde kurulmuştur. AEGEE, “ulus devlet kavramının ötesinde farklı kültür, dil, inanç, etnik ve millî grup ve anlayışa sahip gençleri” bir araya getirebildiğince “Avrupalılık üst kimliğini” gerçekleştirebileceğini savlayan bir NGO olarak DPT’nin ulusal ajans olarak görevlendirilmesine karşı çıkmaktaydı. Çünkü AEGEE: “…gençliğe uzak ve bürokratik bir mekanizmadan kaçınmanın” gerekliliğini benimsemiştir. AB eğitim ve gençlik programları için çalışmaların çoğunda NGO’lar ve üniversite öğrencileri doğrudan kullanılmaktadır. Bu projelerden maksat, uygulandığı ülkelerdeki toplumlarla “… yakın bireysel temas içinde geçirmeye istekli ve buna muktedir bir gençlik…” yaratmaktır.
Açıkladığımız felsefe üzerine kurulmuş olan AEGEE’nin Ankara’da çıkardığı Anten isimli derginin 14. sayısında yazar Güneş Tavmen “antik medeniyetler” bağlamında Avrupa’da düzenlenen konferansa ilişkin izlenimlerini aktarırken: “…sonuçta katı bir merkezî yönetim tam olmadan da, sadece tek bir orduya ve ortak bir sese sahip olarak da bu düşüncenin (tek bir Avrupa) gerçekleşebileceği sonucuna varıldı…” diyerek: AB’nin bölgesel yapılanma süreci içerisindeki emperyalist anlayışını çiçeklendirmektedir.
Erasmus isimli eğitim programının amacı; öğretim üyelerine “Avrupa’nın bütünleşmesine yönelik olarak yapacakları akademik araştırma ve öğretim etkinliklerine idarî ve malî katkı sağlamak” yönündedir. Bu amaç beraberinde: Türk öğretim üyeleri güdülen bir amaç için mi araştırma yaparlar, yoksa “Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir”, düşünsel özgürlüktür anlayışıyla mı hizmet sunarlar? sorusunu getirmektedir.
“Avrupa üniversitelerinde kalite kültürünün geliştirilmesi ve yüksek öğretimde hedeflenen birliğin gerçekleştirilmesi için 1998’de Sorbonne’dan başlayarak 1999’da Bologna’da ve 2001’de Prag’da çeşitli Avrupa ülkelerinin katılımıyla toplantılar düzenlenmiş…” ve “…Prag’da 32 Avrupa ülkesinin yüksek öğretim bakanlarının katılımıyla yapılan toplantıda: dünyanın her yerinde, öğrencileri eğitim için Avrupa’ya çekmek ve Avrupa içindeki hareketliliği artırmak; Avrupa üniversitelerinin kalite standartlarını artırmak” kararları alınmıştır. Avrupa’nın bugünkü yaşlı ve sorunlu nüfusuyla “Avrupa Birleşik Devletleri” bütünleşmesinde etkili ve verimli bir biçimde başarıya ulaşabilmesi imkansız gözükmektedir. Bu açığını kapatabilmesinin yoluysa Türk gençlerini “Avrupalılaştırmaktan” ya da başbakan konumundaki kişinin de benimsediği “Türkiyeli” kavramına paralel olarak “Türkiyelileştirmekten”, Kıbrıslı Türk Gençlerini “Rumlaştırmaktan” geçmektedir. Bunun araçsallığını da çıkardıkları dergilerde yazdıkları oldukça samimî (!?) yazılarla, düzenledikleri etkinliklerle AEGEE üstlenmiştir.
“… hem ‘Türk gençliği’ gibi bir meta-kavramı kullanacaktık, hem de bu ortak paydaya giren insanların farklılıklarını yoka indirmeyecektik.” açıklamalarını yapanlar bugün “dar elit grup ve işbirlikçiler” ve “etnik özürlüler” tarafından desteklenmektedir. ABD’nin parasal desteğiyle çıkardıkları kitaplarda bunları söyleyenler yakında bu ülkenin ‘emperyalizmin işbirlikçilerinin’ yerini alacaktır. Söz konusu küçük gruplar durumunda örgütlenmiş/örgütlendirilmiş Türk gençleri konusunda Türk Devleti’nin kaygı duyması gerekmektedir.
Küreselleşme kılıfında sunulan süreç aslında “yerellik”tir. Ulus devletlerin yerini parçalı yapıların alarak “yeni-federalizm”in temellerinin atıldığı bu süreçte AB’nin desteğiyle kurulan ve AEGEE’yle ortak etkinlikleri olan Yerel Gündem 21 Habitat Derneği, Ulusal Gençlik Konseyleri, Alman Vakıfları, Yerel Gündem 21 Sekreterlikleri yoğun çaba içinde Türkiye’nin etnik haritasını çıkarmak yönünde çalışma yapmaktadırlar. Türk Anayasası’nda yer almamasına karşın bölgesellik; bölgesel kalkınma ajansları çalışmalarıyla yakında gündeme gelecektir. Ve bu hazırlıkların yasal boyutları da TBMM’de tartışılmaktadır. 28 Mart yerel seçimlerinde uzun erimli olarak hizmet değil, ulus devletin varlığı ya da yokluğu söz konusuydu. Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı’yla ve TBMM gündemine gelmesi beklenen 18 adet yasa tasarısıyla amaçlanan; yerel yönetimlere merkezî yönetimin yetkilerini sınırlandırıcı biçimde yetki devrini tasarlama yönünde ulus devletin giderek sorgulanması ve ulus devletin yerine etnik temelli çıkışlar yoluyla “federalizm”i hazırlamaktır.
Bu karşı-devrimci süreçte, her olumsuz koşuldan olumlu/ilerici atılımlar gerçekleştirilebilir yaklaşımını içeren “olumlu sapma” yönünde hareket edilmeli ve Türk Devleti karşıtı NGO’ların etkisizleştirilmesi için ulusal örgütlerin tüm ideolojik farklılıkların ötesinde birlikteliği öngörülmelidir. Yazılanlar tükenmekte, fikir ve eylem bütünlük içinde hareket kendini zorunlu kılmaktadır.