Ana Sayfa 1998-2012 Atsız'ın Mektupları 23

Atsız’ın Mektupları 23

ATSIZ’DAN OSMAN NURİ KURT’A

- Reklam -

TÜRKİYE’DEKİ İCRAATIN EN ZORU MAARİFTE OLACAKTIR

16 Mayıs 1971

Azizim Osman Nuri Kurt Beğ,

Mektuplarınızı ve gönderdiğiniz belgeleri aldım. Sağ olun. Ben hem işlerimin çokluğundan, hem de sıhhatimin iyi olmayışından çabuk cevap veremiyorum. Şimdi bu mektupta biriken meselelere temas etmek istiyorum:

- Reklam -

Ötüken’in son sayısını (nisan sayısını) bildirdiğiniz adreslere teker teker yollamıştım. Fakat onları yolladıktan sonra siz o arkadaşlardan bir kısmının adres değiştirdiğini bildirdiniz. Olan olmuştu. Şimdi elde mevcut iki üç dergiyi sizin adresinize gönderiyorum. Almayanlara verirsiniz. Bundan sonra hepsini toptan size yollarım. Siz dağıtırsınız.

Gönderdiğiniz parayı aldım. İki gün önce bir paketle size bazı kitap ve bildiriler yolladım. Almış olacağınızı umuyorum. İstanbula indiğim bir gün, işinize yarayacağını tahmin ettiğim kitaplardan bulursam alıp göndereceğim.

- Reklam -

1944 davasındaki bizlerin resimlerimizi istiyorsunuz. Biz resimleri duvara asılacak kadar mühim kimseler değiliz. Bu sebeple bu arzunuzu yerine getiremeyeceğim. Zaten o 23 kişiden ikisi bize ihanet etmiştir…. Size Ziya Gökalp gibi büyük Türkçülerin büyük boyda resimlerini bulursam göndereceğim. Bir de Ergenekondan çıkış tablosundan göndereceğim.

Yazılarınızdan MHP’ye ait olanları Ötüken’de basamıyoruz. Albay istemiyor. Sebebi şu: MHP’de bize ve Ötüken’e şiddetle muhalif, hatta düşman olan bazı elemanlar var. Bunlar bunu vesile yaparak Albay aleyhinde propaganda yapıyorlar. O da Parti lideri olmak dolayısıyla toplayıcı bir rol oynamak mecburiyetinden ötürü bu hususta ihtiyatlı davranıyor. Zannederim parti oldukça gelişiyor. Bilhassa gençler arasında taraftarları çoğalıyor. Hele sıkıyönetimden sonra yapılan komünist tevkifatı Albayın evvelki uyarmalarının ne kadar haklı olduğunu gösterdiği için kendisine karşı hükûmet içinde de bir sempati olduğu söyleniyor.

Türkiye’de durum şimdilik iyi gidiyor. Yalnız arananlardan çoğunun hâlâ yakalanamaması bunları saklayan birçok hainler olduğunu gösteriyor. Fakat şimdi askerler birçok yerlerde idareyi ele alarak ciddî şekilde bunların hakkından gelme yolundalar. Komünistlikle Kürtçülük atbaşı beraber gidiyor. Yakalananlar arasında çok Kürt var. Zaten onların maksadı da Türkiye parçalansın da nasıl parçalanırsa parçalansın. Bu Kürtler yüzünden benim 15 aya mahkûm olduğumu biliyorsunuz. Şimdi bu dava temziyden geri gelerek tekrar başladı ama hiç de iyi gitmiyor. 9 Haziranda ikinci defa savunma yapacağız. Temmuzda da herhalde karar verilir. Bakalım ne olacak.

Mecliste birçok Kürt mebusları tanıyan bir Kürtçüden bahsetmiş, fakat adını vermemiştiniz. Bunun adını mutlaka verin. Hatta biliyorsanız adresini de yazın. Düşmanlarımızı bilelim.

Bayan Kasarcı için fazla zahmete girmeyin. Komünist olmadıysa nerde olmasının ehemmiyeti yok.

Sıkı yönetim dolayısıyla İstanbul’daki solaklar hep süt dökmüş kediye benzedi. Yüksek okullar birer birer açılıyor. Onlar da kuzu gibi gelip derslere devam ediyorlar. Hele duruşmalar sonunda birkaç tanesi sallandırılırsa beş on yıl sesleri çıkmaz. Fakat Süleyman Demirel hükûmetinin açtığı pürüzleri kolay kolay gidermek mümkün değildir. Zaten bozuk olan ahlâk suiistimallerle büsbütün bozuldu.

Tös’lü Kamber’e yazdığınız açık mektubu maalesef Ötüken’de basamayacağız. Sıkı yönetim bu gibi sert yazıları hoş görmüyor. Bundan başka işittiğimize göre herif hakkında takibata geçilmiş. Buradaki gazetelere geçmeyen pek çok güzel işler yapılıyor. Birçok solaklar şimdi korkudan milliyetçi oldu. Siz de orada milliyetçi mücadelenize devam ediniz. Yalnız, tabii, ihtiyat ve temkini de elden bırakmayınız. Kambere gönderdiğiniz mektup herifi deliye çevirmiştir. Böyle itlere böylesi lâzımdı. Türkiye’de icraatın en zoru maarifte olacaktır. Çünkü öğretmenler arasına pek çok komünist sızmıştır. Maarif Bakanlığı ise herhalde binlerce öğretmeni birden tasfiye cihetine gidemeyecektir. Bakalım bu işi nasıl halledecekler?

Selâm ve sağlık dileklerimi yollarım. Size ve arkadaşlarınıza başarılar dilerim.

Tanrı Türk’ü Korusun.

77

ATSIZ’DAN İSMAİL HAKKI GÖKHUN’A

BU MİLLETİN KANI MI DONMUŞ?

25 Mart 1972

Azizim Şaman,

İşte sana kocaman bir ek kâğıt. En mühim olanı bu herifin oğlunun Kuleli’de okumasıdır. Bu hükûmet, hükûmet değil, yılan oynatıcısı. Hiçbir şeyin farkında değil. Dün akşamki ajans haberinde İstanbul Sıkıyönetin Komutanlığı aranmakta olan 139 komünistin adını saydı. Daha önce de muhtelif Sıkıyönetim Komutanlıklarının aradıklarını sayarsan halen aramakta olan en azından 300 kişi var demektir. Bunlar bilinenler. Bir de bilinmeyenler var ki işte Murat Cankoçak da bunlardan birisi. Aranan isimlerden birini tanıdım: Barış Tırak. Bunun babası Yaşar Tırak, ben Haydarpaşada hoca iken orada matematik hocasıydı ve komünist olduğunu herkes biliyordu. Barış da o zaman ufacık bir çocuktu. Demek onu yetiştirip salıvermiş. Ben Ötüken’de solcu öğretmenlerin tasfiyesi için bangır bangır bağırıyorum ama onların tasfiyesinden vazgeçtik bu gidişle idamlıkları bile kurtaracaklar. O zaman da bu ordu bunu kabul ederse yuh olsun onun ervahına. Bu milletin kanı mı donmuş, beyni mi uyuşmuş nedir, hâdiseleri anlayamıyor. İnsanın yüzüne koyun gibi bakıyorlar ve baktıkları şeyin ne olduğunu anlamak için epey zahmet çekiyorlar.

Şu (……….) ne namussuz deyyusmuş. Lânetle anılmak herife vız geliyor. Tam bir bunak veya şuurlu bir vatan haini. Razı Nur’a inanmak gerekecek. Bu herif Kürt. Bu devleti yıkmak için elinden gelini yapıyor. Ya hele şu Danimarkalı puştlara ne dersin? Affedilmeleri için ricada bulunmuşlar.

Danimarkalılar malûm seks rezaletlerinin bir numaralı oyuncuları. Baharoğlu gözüyle gördüklerini bana anlatmıştı.

Kopraman’dan bir kitapla bir kart aldım. “Gökhun’a sipariş ettiğin kitaplardan birini gönderiyorum” diyor. Ben sana değil, Halûk Çay’a dört kitap sipariş etmiş ve parasını vermiştim. Şimdi işler karıştı. Halûk Çay’ı göremiyorum. Paraları sana mı verdi? Yoksa Kopraman bunu kendi parasıyla mı aldı? Bana bunları öğrenmeni rica ederim. Bir de Kopraman “bazı yeni gelişmeler oldu” diyor. Mektup yazacağını söylüyor ama bugüne kadar gelmedi. Doktorasını verdikten sonra ne gibi gelişmeler oldu.

Herhalde Kopraman’ın hakkına bir taarruz olmamıştır. Olamaz. Olmaması lâzım. Bu arada ben buradaki birçok deliler ve akıllılarla uğraşmak mecburiyetindeyim. Beni rahat bırakmıyorlar. Herkes yalnız kendi derdini dünyanın en büyük derdi sanıp “bu yalnız adam acaba ne yapıyor” diye kendi kendine sormuyor. Benim kimseden yardım istediğim yok ama kimseye de yardım edecek halim yok.

Benden iş istiyorlar. Ben ancak 500 liralık iş buluyorum. Bugünün gençleri tabiî bunu beğenmiyor. Ben onların yerinde olsam derhal kabul ederim. İmparatorluk nesli olduğum için kanaatkârım ama siz cumhuriyetler öyle değilsiniz. Yarın Muzaffer gelecek. Kafaları çekeceğiz. Müthiş naralar duyarsan şaşırma, buradan biz bağırıyoruzdur. Sen ne yapıyorsun? Hâlâ şu at hırsızının hakkından gelemedin mi? Erkeklik öldü ama Türklük de öldü mü? Ben şu Türk tarihini yazabilsem kalkınır ama çurçurlardan vakit yok ki. Haydi selâmlar. Yengeye hürmetler. Balaların gözlerinden öperim.

T.T.K.

78

ATSIZ’DAN YÜCEL HACALOĞLU’NA

FONSİYONUMUZ ÖĞÜT VERMEK DİNLEYEN YOK AMA, OLSUN!..

20 Ekim 1964

Azizim Hacaloğlu,

14 tarihli mektubunu aldım. Vefakârlığına teşekkür ederim. Sana Ötüken’in 10. sayısını gönderdim. 9. sayıyı da sen Ankara’dan almışsın. O halde işler yolunda demektir. Nüshalarını iyi sakla. Çok değil, on yıl sonra teleskopla arasan bulamazsın. Sen oranın sıcağından şikâyet ediyorsun. Ben bugün pencereden bizim bahçeye bakınca bayağı korktum: Erik ağacı çiçek açmış. Bu ayda böyle rezalet olur şey değil. Kıyamet mi kopacak nedir?

Geçende Galip Erdem geldi. İzmir’e gidip tekrar gelecekmiş. Onu fazla zayıf gördüm. Kendisine söylemedim ama bu kadar zayıflık iyi değil. Dün de Çavuşoğlu telefon etti. Artık aşkından kurtulmuş. Burnundan ameliyat olacakmış. Et aldıracakmış. Bu gibi ârızaların gençlikte aldırılmasının fazileti hakkında kendisine nutuk çektim. Zaten fonksiyonumuz bu: Öğüt vermek. Dinleyen yok ama olsun. Biz yine öğüt vermekte devam ediyoruz.

Ben senin yerinde olsam Ankara’ya nakil için hiç uğraşmazdım. Tanrının verdiği nimetin kadrini bil.

Seni sessiz bir köye göndermişler. Nihayet 10 ay daha orda kalacaksın. Kal da başını dinle. Nasıl olsa önünde sonunda bu gürültülü, pis şehirlere düşeceksin. Köy gençlikte çekilir. İşte sana bir nutuk.

Buğra’nın İstanbul Lisesine nakli işi olmadı. O da ister istemez Avusturya Lisesinin birinci sınıfının Edebiyat şubesine devama başladı. 35 haftanın 3’ü geçti bile. Ama herifin aşkı daha geçmedi. İşte bütün olaylar bunlar. Selâmlar. Gözlerinden öper, sağlığını dilerim.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -