Ana Sayfa 1998-2012 Atsız Beğin Ölümünün 27.Yılında Dünya Türk Birliğinin Proble...

Atsız Beğin Ölümünün 27.Yılında Dünya Türk Birliğinin Proble…

Günümüz itibarıyla 150-200 milyona yakın bir insan topluluğu, aralarında dilce ve kültürce pek fazla ayrılık olmadan dünya nüfusunun önemli bir kısmını meydana getirmektedir. Bu büyük insan kütlesinin umumî ismi Türk adını taşımaktadır. Her bakımdan dünya stratejilerinde önemli bir güç olmalarına rağmen, maalesef bu topluluğu bir türlü kaynaştırmak mümkün olmuyor. O zaman Türklerin birbirlerine karşı böylesine ilgisiz olmalarının sebepleri acaba ne olabilir sorusu akla gelmektedir. Bu meselenin anlaşılabilmesi için her şeyden önce dünya Türklerinin en birinci temsilcisi olan Türkiye Türklerinin bazı problemlerini ortaya koymakta fayda vardır. Bizim kanaatimiz odur ki, Türkiye’de yaşanan sıkıntıların üç aşağı, beş yukarı hepsi diğer Türk topluluklarında da yaşanmaktadır.

- Reklam -

Türk dünyasının birinci problemi bize göre, lider sorunudur. Nereye bakarsanız bakın Türk cumhuriyetlerinde ve topluluklarında halkı peşinden sürükleyecek karizmatik insanların noksanlığı göze çarpmaktadır. Dolayısıyla Türk insanı kendisini büyük hedeflere götürecek liderlerden yoksundur. Mevcutların her birisi de ne yazık ki, karşılarındakilere güven veremediklerinden Türk dünyasında bir başı-bozukluk söz konusudur. Ne acıdır ki bu sıkıntıları neredeyse son altmış yıldır yaşamaktayız. Yüz yılda bir karşımıza birtakım fırsatlar çıktıysa da, onları da değerlendirmeyi bilemedik. Bu millet, Mustafa Kemal Atatürk’ün bile kıymetini anlayamadığı gibi, daha sonra bütün Türk milletini kucaklayan, birlik ve beraberliği için çabalayan Atsız ve Elçi Beglere de gerekli değerin verilmediği ortadadır. Bugün, bir varlık ve yokluk savaşının sonunda ortaya çıkan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Atatürk’e dil uzatan alçaklar var, içimizde. Bilmiyorlar ki, bu büyük insan her şeyi göze alıp milletin önüne düşmeseydi, ona dil uzatanların bir kısmı bugün olmayacaklardı. Veya adları Hristo, Niko vs. gibi olup kölelik yapacaklardı. Dört-bir yandan sarılmış, içeride ve dışarıda üzerine düşmanların yüklendiği bir milleti, atalarının töresince teşkilâtlandırıp; Kök Türk kitabelerine Tanrı’nın buyruğu şeklinde akseden; “yukarıda mavi gök çökmedikçe, aşağıda yağız yer delinmedikçe, Türk milletine kimse bir şey yapamaz”, demiştir. Birtakım soyu bozuk hainler işte bu yüzden Atatürk’e saldırıyorlar.

Bugün kendini milliyetçi sayan bazı gaflet içerisinde bulunanlar da dahil, bir Atsız kompleksi var. Atsız Beg de, Türk tarihindeki mühim yerini almıştır. Dünyadaki bütün Türk milliyetçiliği hareketlerinin ilham kaynağı, Atsız Beg’in Türkçülük ideolojisinden gelmektedir. Ebulfez Elçi Beg, Türk dünyası için bir şanstı. Fakat ne Türkiye Türkleri, ne Azerbaycan Türkleri, ne de diğer Türk toplulukları onun yanında olmadık. Hattâ kendile rine milliyetçiyim diyen liderler bile, ona destek vermedikleri gibi, üstelik bazı güçlü dünya devletlerinin tesiriyle onu iktidardan uzaklaştırmak için ellerinden geleni yaptılar. Çünkü onların bugüne kadar yaptıkları milliyetçilik ticaretine engel olmuştu.

Her sene şatafatla yapılan Türk dünyası kurultaylarından şimdiye kadar bir şey çıktığı görülmedi. Eş-dost ağırlama ve yasak savmak kabilinden yapılan bu organizasyonların yerine, sonuç alınan ve gerçekten Türk dünyasının meselelerini bilen ve çözüm üretebilen kişilerle, kurum ve kuruluşların katıldığı toplantılarda bir araya gelinmeli. Bizim temel problemlerimiz arasında çok lâf-az iş de bulunmaktadır.

Düşmanlarına karşı sınırlarını korumaktan âciz bir ülke düşünülemez. Ama bugün sözde bağımsız olmalarına rağmen, Türk Cumhuriyetlerinin hepsinin hudutlarını Ruslar kontrol ediyor ve dış tehditlerde bu kardeşlerimiz Rusya Federasyonu’na müracaat ediyorlar. Belki şimdilik haklı olabilirler, ama Türk milleti ortak bir güvenlik paktı da oluşturmalı ve bunun da başını Türkiye çekmelidir. Bu cumhuriyetlere her türlü lojistik desteği Türkiye vermelidir ve yapacakları askerî antlaşmalar da bağlayıcı olmalıdır.

Daha önce pek çok yazımızda ısrarla üzerinde durduğumuz meselelerden birisi sahte kahramanlardı. Maalesef kim milli kahraman, kim değil, bunun da ayırımını yapamıyoruz. Bir zamanlar Türkiye’yi satılığa çıkaranlar, bizim kanlarımızla uzak ülkelerde karınlarını doyuran sahtekârlar ve şair artıklarının heykelleri üç-beş kişinin girişimi ile meydanlara dikiliyor. Aslında pek de kötü yapılmıyor, ben ve benim gibiler, yani bu topraklar için binlerce yıldır kan dökenlerin torunları, bu sahte kahramanların heykellerini gördükçe, onların sözlerini ve şiirlerini duydukça kinimiz biraz daha artacak ve biz çocuklarımıza göstereceğiz; işte ülkesini bırakıp kaçan hainler, milletini satanlar bunlardı, diye. Türk Cumhuriyetlerinin bazılarında da aynı hatalar işleniyor. Bir zamanlar komünistlerle işbirliği yaparak vatandaşlarının cefa çekmelerine ve eziyet görmelerine sebep olan bazı şahsiyetler yeniden gündeme getirilmeye çalışılıyorlar ki, bu millet kendisi için çalışan ve çalışmayanları çok iyi biliyor, kimse sevinmesin. Hiç merak etmeyin, tarih herkese lâyık olduğu değeri de verir: İyi veya kötü.

Dünya Türk birliğinin önünde duran problemlerden bir diğeri de, bugünkü devletlerin mevcut durumudur. Gerçekte, şöyle bir baktığımızda, Türkiye Türklerinin kurduğu devletin dışındakilerin hiçbiri hakikî mânâda ne tarihte, ne de günümüzde devlet olmanın gereklerini yerine getirebilmiş değildir. Yani hâlâ kabilecilik ruhuyla hareket eden yapıdaki devletler karşımızda duruyor. Kimse hayıflanmasın ve kardeşlerimiz kusura bakmasın. Birdenbire tombaladan çıkma misâli, zuhur eden Türk Cumhuriyetleri, elbette ki bir bocalama devri geçirecektir, ancak zamanın kısa olduğunu ve neticelerin de çabuk alınması gerektiğini hiçbirisi idrak edemiyor. Hepsi bulunduğu coğrafyada kendisini diğerlerinden daha üstün görüyor ve bu da, Türk ülkelerinin birbirlerine yaklaşmaları hususunda bir engel teşkil ediyor. Kırgızlarla Özbeklerin, Türkmenlerle Azerbaycan Türklerinin, Kazaklarla Özbek Türklerinin tarihin derinliklerinden gelen düşmanlıkları hâlâ devam etmektedir. Hattâ o kadar ki, bazen birbirlerine açıkça düşmanlık yapmaktalar. Kırgızların, Özbeklerin suyunu kesmelerine karşılık, onlar da Kırgızlara doğalgaz vermeyerek kışın donmalarına sebep oldukları gibi, Özbeklerle Kazakların arasındaki kindarlığı, Türkmenlerin Azerbaycan Türkleriyle olan düşmanlığını anlamak mümkün değil. Zaman zaman da bu kardeşlerimiz kendi gelecekleri için son derece tehlikeli anlaşmalara imza atıyorlar. Bazen kendi soydaşları olan Doğu Türkistan Türklerine karşı Çin ile işbirliği yapma derecesine kadar işi götürüyorlar. Dolayısıyla Türk Cumhuriyetleriyle, topluluklarında kardeşlik bağlarını canlandırmak, işbirliğini artırmak, aynı tarih ve kültüre sahip insan olma bilincini kazandırmak için derhal ortak tarihlerin de yazılması ve okul müfredatlarına konulması lâzımdır. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra herkesin bildiği üzere bu cumhuriyetleri ilk tanıyanlar Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olmasına rağmen, daha hiçbirisi Kuzey Kıbrıs’ı tanımış değiller. Böyle kardeşlik olmaz. Hiçbir sebep bunların haklı olduğunu göstermez, dolayısıyla bu cumhuriyetlerin başlarındaki idarecilerle mevcut zihniyetlerin bir an önce değişmesi gerekmektedir.

- Reklam -

Bugün Türk dünyasının bir de bağımsız olmayan, yani başka devletlerin hâkimiyeti altında yaşayan toplulukları sorunu vardır. Batı Trakya, Bulgaristan, Kök Oguzlar, Polonya-Finlandiya Tatarları, Kosova, Kırım, Kazan Türkleri, Başkurt, Çuvaş, Saha, Tuva, Hakas, Altay Türkleri, Irak, Suriye, İran vs. Türkleri bir problemdir. Hepsi bulundukları coğrafyada huzursuzlar. Bu sorunun da ortadan şu veya bu şekilde kaldırılması gerekir. Sadece bağımsız Türk Cumhuriyetlerinin kendi aralarındaki birlik, dünya Türklerinin birleşmesi için yeterli olamaz. Onların dertlerini çözmeden, aynı çatı altında da toplanmamız mümkün değil.

Türklerin yaşadığı bölgelerde henüz tam mânâsıyla demokrasi anlayışının da yerleştiğini söyleyemeyiz. Hâlâ buralarda komünist dikta rejiminin izleri devam etmektedir ki, bu da evrensel Türk birliğinin önünde duran bir başka problemdir. Derhal Türklerin yaşadığı her yerde laik, demokratik sistemlerin ve Türk insanının kendine güven duygusunun yer etmesi zarurîdir.

Maalesef Türk dünyasının her tarafında yaşanan bir de ekonomik sorunlar mevcuttur. Herkes kendi yağıyla kavrulmaya çalışmasına karşın, hiçbirisi başı dik olarak ortaya çıkamıyor. Belki de bu dil ve kültür birliğine sahip toplulukların yapacağı ilk iş, ekonomik dayanışmayı sağlamak olmalıdır. Bugün dünyadaki devletlerin ve ülkelerin yaşaması için gerekli her şey Türk topraklarında yeterince bulunuyor. Bir cumhuriyet veya bölge, diğerindeki eksiklikleri çeşitli şekillerde tamamlayabilir. Ancak bunun için bir Türk ortak pazarının kurulması şarttır. İstenildiği takdirde bunun gerçekleşmemesi için de bize göre hiçbir neden yoktur. Ama, ne yazık ki Türkler bu avantajlarını kullanamıyorlar, yıllardır bu konu defalarca dile getirilmesine rağmen kimse de meseleye ciddî anlamda eğilmiyor. Bizim iş adamlarımız ta Güney Afrikalarda yatırım yaparlarken, Türk Cumhuriyetlerine gidip, orada iktisadî teşebbüslerde bulunmuyorlar. Belki onların şu anki durumları güven vermiyor, fakat bazı risklerin de göze alınması gerekir. Dünya bir yandan globalleşirken, bir yandan da yeni iktisadî ve siyasî birlikler ortaya çıkmaktadır. Ancak, yapılarına baktığımızda bunlar umumiyetle dilce, dince, soyca birbirlerine yakın insanlardan oluşmaktadır. Dünyada haysiyetli bir şekilde ayakta durabilmek ve söz sahibi olabilmek için birbirleriyle kenetleniyorlar. Avrupa Birliği, Arap Ülkeleri Birliği, İngiliz Devletler Topluluğu, Lâtin soylu memleketlerin birbirlerine yakınlığı bunun en güzel göstergeleridir. Bugün dünyada 200 milyona yakın Türk yaşamasına rağmen, ekonomik dayanışmalarının var olduğunu söylemek mümkün değildir. Dolayısıyla dünya Türk birliğinin önündeki engellerden birisi de ekonomiktir. Türkiye ve Türk dünyası, zayıflara yaşama hakkının tanınmadığı ve yeni sömürgelerin ortaya çıktığı çağımızda, birlikte hareket etmek zorundadırlar.

Kendilerine daha doğru-dürüst tarih bile yapamamış veya yazamamış milletler bugün dünyanın liderliğine soyunuyorlar, ama 200 milyonluk Türk dünyasının kılı kıpırdamıyor. Sanki üzerine ölü toprağı örtülmüş gibi, dünyada olup-bitenlere seyirci kalmaktadırlar. Çevremizde yaşananlara bile gereği gibi müdahalede bulunamıyoruz, gerçek gücümüzü gösteremiyoruz. Güçlünün, haksız da olsa haklı gibi gösterildiği günler yaşanmaktadır. Dolayısıyla dünyadaki diğer mazlum milletlerin de Türk’e ihtiyacı vardır. Evrenin adaletli bir şekilde yönetilmesini ne Amerika, ne İngiltere ne de Almanya başarabilecek kapasitededir. Dünya politikalarında bu devletler söz sahibi olduklarından beridir, kan ve göz yaşı eksik olmadı. O zaman Türk gibi hareket edip, Türklüğün gereğini yapmak zorundayız ve Türklerin aklını başına alması lâzım. Bilge Kagan’ın sözleriyle belki bu yazı noktalanmalı: Ey Türk düşün!
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -