Ana Sayfa 1998-2012 Atatürk ve Milliyetçilik

Atatürk ve Milliyetçilik

ATATÜRK, millet ve milliyetçilik hususunda hiçbir müsamaha tanımayan ve millî onurun zedelenmesine asla müsaade etmeyen büyük bir liderdir. Fakat onun milliyetçiliği daima şuurlu, mantıklı ve gerçek bir milliyetçiliktir. Diğerleri gibi, hayâle kapılmamış, ülkeyi viran etmek sevdasına düşmemiş ve düşürmek isteyenlere de mani olmuştur.

- Reklam -

O, Türklüğü ve Türklüğe ait her şeyi hiçbir şairin ve düşünürün tasavvur ve tasvir edemeyeceği kadar derin ve hakikî bir aşkla seviyordu.

Şuur ve milliyet duygusu, deha ve millî aşk, insanlık tevazuu ve millî gurur, onun ruhunda elele vererek yaşamışlardır. Atatürk, vatan sevgisini yüksek dehasıyla tam realize etmiş ve şu sözleriyle ifadelendirmişti:

“Milletimizin kuvvetli, mesut yaşayabilmesi için devletin tamamiyle millî bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin iç teşkilâtımıza tamamiyle uygun olması ve ona dayanması lâzımdır. Bizim milletimiz hiçbir medenî kavimden aşağı değildir” diyerek, Türk milletinin üstünlüğünü en samimî, içten gelen bir gönül rahatlığı ve iftiharı içinde söylemiştir. İşte Atatürk’ün milliyetçiliği şuurlu, hayâl ile, vehimle asla ilgisi olmayan bir milliyetçiliktir.

Atatürk, milliyetçiliği aynı zamanda Türk milletinin hayatını muhafaza edebilmesi için, en kuvvetli bir müdafaa sil âhı olarak da kullanmıştır. İşgal sırasında herşeyin bittiğine ve artık mukavemet imkânı olmadığına inanmış iradesiz, azim, bilgi ve cesaretten mahrum sözde aydınlar, şu fikri öne sürüyorlardı:

“Biz, kendi kendimizi idareden âciziz. Borç gırtlağımızda, elimizdeki tabiî servetleri işletecek imkânlara sahip değiliz. Amerikan himayesine girelim. İmparatorluğun mirasını paylaşmakla meşgul olan devletlerin pençesinden bu suretle kurtulmuş oluruz” diyorlardı.

Herşeyin bittiği zannedildiği bir anda, Atatürk, Türk’ün makûs talihini yırtarak tarihin ender kaydettiği bir irade kuvveti ve cesaretle, vatan aşkı ve milliyet duygusuyla işe başladı. “Ya İstiklâl Ya Ölüm” parolası ile yola çıkarak, kurtuluştan ümitlerini kesenlere de şöyle seslendi:

- Reklam -

“Bir millet, mevcudiyet ve istiklâlini temin için tasavvuru kabil olan teşebbüsatı ve fedakârlığı yaptıktan sonra, muvaffak olur. Ya muvaffak olmazsa demek, o milletin ölmüş olduğuna hükmetmek demektir. Binaenaleyh millet yaşadıkça ve fedakâr teşebbüslerine devam ettikçe, muvaffakiyetsizlik mevzuu bahis olamaz” diyerek, istiklâlin ve hürriyetin kazanılmasından başka hiçbir karara iltifat etmemiştir.

Türklük şuurunu ve gururunu uyandırmak ve kökleştirmek Atatürk’ün büyük şevk ve heyecanını teşkil etmiştir. O milletin önüne düşerek, “Türk, Öğün, Çalış, Güven”, “Yüksel Türk, senin için yüksekliğin hududu yoktur”, “Benim hayatta yegâne fahrim (övünç kaynağım) servetim Türklükten başka birşey değildir”, “Benim yaradılışımda fevkalâde olan birşey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir” gibi güzel, ulvî ve asil haykırışlarla ruhundan taşıp gelen duygu ve düşüncelerini dile getirmiştir. Bunları her tekrar edişinde, iftihar ve sevinçten gözleri yaşarırdı.

Atatürk, Türklüğe, Türkçülüğe aykırı ve yabancı olan bütün ideolojilerin de amansız düşmanı idi. “Millî mevcudiyetimize düşman olanlarla dost olmayalım. Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, herşeyden önce Türkiye’nin istiklâline, kendi benliğine, millî geleneklerine düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. Milletlerarası vaziyete göre, böyle bir savaşın gerektirdiği ruhî unsurlarla mücehhez olmayan fertlere ve bu fertlerden mürekkep toplumlara hayat ve istiklâl yoktur” diyen gerçekçi sesi millî varlığımızın korunması konusundaki hassasiyetinin ve millî şuurun ifadesidir.

Bir milletin var olabilmesi, tarih sahnesinde yaşayabilmesi ve varlığına hürmet ettirebilmesi, evvelâ millî benliğini ve dolayısıyla tarihini bilmesi ile mümkündür. Çünkü tarih, millet duygusunun kökünü teşkil eder. Tarihi yok olan bir milletin, milliyetçiliğinin olmasına imkân yoktur. Türk tarihi, vatanseverliğin, cesaretin, şecaatin, faziletin, çalışkanlığın ve insanlığın ihtişamlı mabedidir.

Türk milleti, kolunda bükülmez kuvvet, kafasında kudret ve ilim, yüreğinde fazilet ve enerji dolu bir millettir. Romalıların, ecdatlarının şöhretleri, servetleri ve ihtişamları ile övünmeleri karşısında Avrupa Hunlarının hükümdarı Attila:

- Reklam -

“– Benim sizin gibi övünülecek zengin bir ecdadım yok, ama ben Türk milletindenim” diyor.

Bu tabiri çok seven Atatürk, “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” cümlesiyle en güzel şekilde sembolize etmiştir.

Çinlilere set yaptıran, 40 bahadırla Çin sarayının altını üstüne getiren, Roma önünde Papa’ya ayak öptüren, Malazgirt’te Bizans’ı ezip Anadolu’yu ele geçiren; İstanbul’u ve Mısır’ı fetheden, son Kızılelma Viyana’ya misafir olan, Yunan’ı denize döken; üç kıtaya yayılıp, oralara ilmi, adaleti, hürriyeti, insanlığı, fazileti, cesareti ve şifayı götüren bu milletin tarihi, elbette Türk milliyetçiliğinin en büyük köküdür. Bunu derinleştirip, Türk ihtişamını meydana çıkaran Ulu Öndere Türk milletinin en güzel, en duygulu ve en muhteşem karşılığı ona ATATÜRK demesi olmuştur…

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -