Ana Dil

Bir milletin ana dili, o milletin kalbidir, beynidir. Kalbinde ve beyninde hasar olan milletler uzun süre yaşayamazlar.

- Reklam -

Zaman hiç durmadan akar. Bir saniye öncesini bile yaşamamız mümkün değildir. Ancak, geriye dönüş olmaması demek yaşananların geçmişte kalıp bugüne hiçbir etkisi olmayacağı anlamına gelmez. İnsan; hafızası sayesinde geçmişi hatırlar, yaptığı hataları tekrarlanmamaya çalışır, geçirdiği güzel günleri yâd ederek sevinir. İnsan için hafıza neyse millet için de dil odur. Milletler, geçmişteki iyi ve kötü günleri dilleri sayesinde hatırlarlar. O günlerden hız alırlar.

Milletin tarifi yapılırken, özellikle, aynı dili konuşan bir topluluk olduğundan bahsedilir. Dil, milletin fertlerini ve nesilleri birbirine bağlayan bir zincirdir. Bu zincirin halkalarında meydana gelebilecek kopukluklar, bugünü tarihten koparır.

Türkçe, yazıya geç geçirilmiş bir dil olmakla birlikte çok eski çağlardan beri konuşulmaktadır. Anlatım gücü birçok dilden daha yüksektir. Böyleyken tarihi n bazı devirlerinde Türkçe’ye gereken önem verilmemiş, bu yüzden zaman zaman Türk ülkesinde başka diller konuşulur olmuştur. Buna rağmen Türkçe, Türk milletinin yetiştirdiği bazı şair ve devlet adamlarının ona sımsıkı sarılması sayesinde bugünlere ulaşmıştır.

Türkçe kurtarılmaya kurtarılmıştır, fakat uzun süre başka kültürlerin etkisinde kaldığı için onlardan izler taşımaktadır. Bugün bize düşen en önemli görev, dilimizi yabancı dillerin taarruzundan kurtarmaktır. Daha önceden dilimize girmiş kelimeleri dilimizden tekme tokat kovup yerlerine yenilerini uydurmaya çalışmak yanlıştır. Kökeni ne olursa olsun dört beş yüzyıldır milletimizin diline yerleşen kelimeler artık bizim dilimizden sayılır. Ziya Gökalp, Lisan adlı şiirinde bu konuyla ilgili olarak: “Uydurma söz yapmayız/Yapma yola sapmayız/Türkçeleşmiş Türkçedir/Eski köke tapmayız” diyor.

Yapılması gereken ilk iş, Türk milletinin her ferdine eksiksiz bir dil eğitimi verilmesidir. Ana okullarında bile yabancı dil uygulaması başlatan bir sistemin bunu yapmayacağını biliyoruz. Eğitim kurumlarında ıslahat zamanı geçmiş, ihtilâl zamanı gelmiştir. Islahat, mevcut kurumların yeniden düzenlenmesi; ihtilâl, kurumların işleyişinin kökten değiştirilmesidir.

Milletler varlıklarını gerektiğinde silâh gücüyle korurlar. Ancak günümüzde tarihin o mert savaşları, yerini bin bir türlü hile ile yürütülen “kültür savaşlarına” bırakmıştır. Dil, kültürün en önemli öğesi olduğuna göre bu savaşta düşmanın ilk hedefi dilimiz olacaktır. Dili sadeleştirme adına yapılan bazı hareketler de bu oyunun bir parçasıdır. Böylelikle nesiller birbirinden koparılmakta, millî şuurun dinamik kalması önlenmeye çalışılmaktadır.

- Reklam -

Dil, orduyla, silâhla korunabilecek veya fanuslar içinde geliştirilebilecek bir varlık değildir. Onu korumanın tek yolu, yaşatmaktır. Dil nasıl yaşar? Dil, bir milletin edebî eserlerinde yaşar. Edebiyatta dilin bütün sınırları zorlanır, dil olduğundan da muhteşem bir hâle gelir. Edebiyat millî bir sanattır. Ama yüksek seviyeli bir eser, Türk milletinin omuzlarında yükselerek dünya ufuklarında bir güneş gibi doğabilir. Sesimizi dünyaya onların diliyle değil kendi dilimizle duyuralım.

Türkçe, dahi bir şairin veya romancının elinde en kuvvetli silâhtan daha kuvvetli bir silâh olabilir. Maalesef henüz dünyada siyasî sebepler dışında sevilen bir edebiyatçı yetiştirmiş değiliz. Dilini korumak ve yaymak şuuruyla yazan şairlere, romancılara ve dilini korumak için fermanlar yazan devlet adamlarına ihtiyacımız var.

Turan ülküsü artık yakınlaşmış bir uzak hedefken dış Türklerle bağlantılarımızı sağlamlaştırmalıyız. Türkçemizi Çin Seddi’nden Tuna’ya kadar uzanan bir köprü gibi kullanarak ırkdaşlarımızla kenetlenmeliyiz. Ortak bir lehçe tayin etmeli ve onlarla irtibatı kesmemeliyiz.

Türk dili için çalışan Yunus Emrelere, Karamanoğlu Mehmet Beylere ve onların çağımızdaki temsilcilerine ne kadar teşekkür ve hayır duası etsek azdır. Hiç değilse onlara lâyık olmak için çalışmalı, vefa borcumuzu ödemeliyiz.
 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -