Ana Sayfa 1998-2012 ALTAN DELİORMAN BEĞ İLE BİR MUSAHABE

ALTAN DELİORMAN BEĞ İLE BİR MUSAHABE

Bismillahir Rahman-ir Rahîm!

- Reklam -

Es Selâm-ün aleyküm!

Eyâ, habîb-i Cûş u hurûşânım, birâder-i hub-nihâdım!

Eyâ, âdem-i a’şık-ı mey ü meyhâne vü sâf ü pâk müdâvim-i humhâne!

Eyâ, mağdûr-ı âftâb-ı Edebiyyât ü Süheyl-i mukâtebât!

Ve eyâ, reis-ül cemiyet-i nâ-vücûd ü müttehim, Kemâlî!

Cihet-i şâhânenüzden, vâsıta-yı Sükûtî ile bendenize sevketmek lûtfunu bahşettiğiniz nâme-yi hâtır-hâh-ı a’dem-i fânî vü rast-bîn ü tannâz’a muttalî oldum.

- Reklam -

A’dem-i nâ-mahlası tahattur idebilmek cidden güççe bir amel dürür. Andan kim Güvenç nâm kimesneyi ism-i pest-i Şişmânî ile tesmiye itdüm. Ma’lûmın ola eyâ hemrâh-i mefkûrem!

Şişmânî nâm kimesneyi hezârân ricâ ve mihnetle tahrîk itdüm ise dahi ol a’dem-i pest ü miskîn ta’vîk itdü. Men dahi Fuzûlî nâm şâi’r-i kebîr gibi nâçâr terk-i mücâdele kıldum.

-dü-

İşbu nâme-yi hakîri mütala’a ider iken güçlüğe ma’rûz kalır isen lûga’t-i Sükûtî (Sukûtî değil dürür) ye mürâcaat idesün.

Tarafıma havâle itdüğün hürmetler alınub, azîmet ü avdet defter-i mahsûsasına kaydolunub, çekmeceye saklanmış durur. (Durmazsa yürür dürür.) Cihet-i hakîr ü pür taksîrden idülen selâm-ı hezârânın kabûlü istirhâm idilür.

- Reklam -

Übeyd-i Cenâb-ı Hak

Zehebî bin Mahmud

Fi 1369 Şâbân 20

Hâmiş:

Alp Altan ança timiş: “Erk Beg atlığ cılasun atıngı sürüp kelsün. Ne kün kelecekse Atıla Beg birle muştulasın. Andın son kelsün!”

Dörtlük

Kös çalınsa, bazısına, az gelir.

Mehterhâne iki telli saz gelir.

Komşunun tavuğu besli kaz gelir.

Lâkin, ölüm haber vermez, tez gelir.

Beyt-i yek

Sûr-i İsrâfil çalar. âhir, açar. esrârını

Ah tefekkür. eyleyen yok, şol işin hüsranını

————————–

Türk kağanlık dilinin tamlama ve kelimelerinin bugünkü TÜRKİYECEYE! aktarılması bâbındadır.

(Dizin yazıdaki sıralamaya göredir.)

habîb-i Cûş u hurûşân : çoşup çağlayan dost

birâder-i hub-nihâd : hoş ve iyi yaradılışlı kardeş

a’dem-i a’şık-ı mey ü meyhâne : mey ve meyhâne aşıkı kişi

sâf ü pâk müdâvim-i humhâne : saf ve temiz [humhâne (meyhâne)] devamcısı kişi

mağdûr-ı âftâb-ı Edebiyyât : edebiyat güneşi ışıltısının gardına uğramış

Süheyl-i mukâtebât : yazışmaların, mektuplaşmaların Süheyl yıldızı

reis-ül cemiyet-i nâ-vücûd ü müttehim, Kemâlî :

daha doğmadan suçlu sayılan cemiyetin (derneğin) reisi

Kemâlî : yazıya muhatap olan kişinin manzûmelerindeki mahlası, takma adı

cihet-i şâhâne : şahlara yakışan yön

vâsıta-yı Sükûtî : Sükûtî (mahlaslı Attila Seçkin)

nâme-yi hâtır-hâh : gönlümün dilediği, beklediği mektup

a’dem-i fânî : gelip geçici kişi hakkında

rast-bîn ü tannâz : herkes hakkında doğruyu gören, bunlarla dalga geçip alay eden (o mektub ile)

muttalî olmak : haber almak, öğrenmek

a’dem-i nâ-mahlası tahattur idebilmek : Takma adsız kişiyi hatırlayabilmek

amel dürür : iştir.

Güvenç nâm kimesne : Güvenç adlı kişi

ism-i pest-i Şişmânî ile tesmiye itmek : Şişmânî (gibi) aşağılık bir adla isimlendirmek

hemrâh-i mefkûre : ülkü yolu arkadaşı, ülküdeş

hezârân : binlerce (defa)

tahrîk itmek : hareketlendirmek

a’dem-i pest ü miskîn : aşağılık ve miskin kişi

ta’vîk itmek : oyalamak, geciktirmek

Men dahi Fuzûlî nâm şâi’r-i kebîr gibi nâçâr terk-i mücâdele kıldum: Ben de Fuzûlî adlı büyük şâi’r gibi çâresiz uğraşı bıraktım

nâme-yi hakîri mütala’a idmek : değersiz mektubu okumak

azîmet ü avdet defter-i mahsûsasına kaydolunmak : özel gelen giden defterine yazılmak

cihet-i hakîr ü pür taksîr : çok kusurlu ve değersiz yön

selâm-ı hezârân : binlerce selâm

übeyd-i Cenâb-ı Hak : Cenâb-ı Hakkın kulu

Zehebî bin Mahmud : Mahmut oğlu Altunî

Fi 1369 Şâbân 20 : 20 Şaban ….’de (târîhin yıl sayısı yanlıştır.)

———————————

ALTAN DELİORMAN BEĞ İLE BİR MUSAHABE

Altan Beğ,

Seninle sohbet etmeye fırsat bulduğum bugün yani 11 Mart 2013 Salı günü, tanışmamızın 22472nci gün dönümü oluyor. Senin bizi bırakarak ebedi aleme uçtuğun 22 Ağustos 2012 Çarşamba günü ise birbirimizi tanıdığımız ilk günün 22271inci gün dönümündeydik.

“Bu hassas hesabın temeli hangi tarihin ne günüydü?” diye meraklandığını hisseder gibiyim. Söyleyeyim. Hem tarihini, hem gününü, hatta saatini ve yerini…

1 Ekim 1951 Pazartesi gününün 8inci saatine birkaç dakika kala Haydarpaşa Lisesi’nin o yıl dershanem olacak 2 D sınıfına girmiştim. Sınıf benden önce gelenler tarafından çoktan bölüşülmüştü. Sınıf kapısına yakın ilk anfi basamağının sağ tarafındaki 3 kişilik oturak yerine oturdum. Az sonra gelen öğrenci de bana danışarak sağ tarafıma, onu takip eden sonuncusu da sonra gelenin sağına oturdu.

Sanki zil, çalmak için, son gelenin sırasına oturmasını bekliyordu. Çaldı… 45 dakika süren ilk dersin sonrasında ben, benden sonra gelip benim yanıma oturan genç ile sohbete başladım. Eğer yerini beğenmediyse başka bir sırayı seçebileceğini söyledim. İşte sen, ey Deliormanlı Altan, oturduğun yerden çok memnun olduğunu söylediğinde de hayatlarımızın 22271 günü, zaman zaman birbirimizi göremesek de en azından gönül bağlarımızla birlikte geçti.

Görüşemediğimiz sürelerin uzaması halinde telefon kıtlığında mektuplarla, sonrasında da telefon görüşmelerimizle birbirimizden kopmadık. Birbirimizden incinmedik. Hiç dargın olmadık. Hatta belki birbirimize hiç kızmadık.

Bu meziyetlerimize güvenerek 1952 yılı yaz tatilinde bana yazdığın mektûb-ı Osmânî’yi TÜRKİYELİCE’ye çevirerek Orkun Otağına asmak için senden ferman istiyorum. Yoğ ise yigirmi tümenlik Kara kağan ordusuyla, takı “altay, altay” uranıyla yanına köle olarak varmaya ant içiyorum.

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -