Ana Sayfa 1998-2012 ALİBEY HÜSEYİNZÂDE

ALİBEY HÜSEYİNZÂDE

TÜRK TARİHİNİN KAHRAMANLARI LII

- Reklam -

Prof.Dr. Saadettin GÖMEÇ

Mensubu olduğu milletin sevgisini yüreğinde taşıyan insanların yaşadığı coğrafyanın hiçbir önemi yoktur. Milletin geneli veya bir parçası sıkıntıya düşmüşse eğer, milliyetçi kişi dünyanın öbür ucunda da olsa oraya ulaşıp, elinden gelen çabayı gösterir. Yüce Türk milletinin Türkçüleri de böyledir. Bulundukları ülke ve topraklar neresi olursa olsun, Türk’ün yaşadığı herhangi bir yerde problem varsa, onu düzeltmek için yola çıkar, başını ortaya kor. Oraya gidemiyorsa, olduğu yerden, uzaktaki kardeşleri için elinden ne geliyorsa yapmaya çalışır. Yok buna da gücü yetmiyorsa, zorda kalan soydaşları için gece-gündüz Tanrı’ya dua eder. İşte Türkçüler bu özelliklerinden dolayı farklıdır.

Azerbaycan’ın kahraman evlâdı Alibey Hüseyinzâde’yi büyük yapan da böyle bir karaktere sahip olmasıdır. O, Anadolu Türklerinin en zor zamanlarında yanlarında bulunarak, onların mücadelelerine bilfiil katılıp, destek verdi. Bu suretle Türk tarihinin unutulmaz Türkçü ve Turancıları arasındaki yerini almıştır.

Çeşitli eserlerde ve makalelerde adı Hüseyinzâde Alibey veya Alibey Hüseyinzâde diye de anılan bu Türk yiğidi, 1864’te Azerbaycan’ın Salyan kasabasında dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Azerbaycan’da tamamladıktan sonra doktor olmak gayesiyle İstanbul’a gitti ve 1889’da Askerî Tıbbiye’ye girdi. B uradan başarı ile mezun oldu ve eğitim aldığı kuruma profesör yardımcılığına atandı. Fakat aslen Azerbaycanlı olması ve bu Türk yurdunun Osmanlı Devleti sınırları haricinde bulunması sebebiyle, işine son verilmesi durumu ortaya çıkınca, 1903 senesinde Azerbaycan’a geri döndü.

O, Türk dünyasının içine düştüğü kötü durumu hazmedemiyor, bundan kurtulmak için ne yapmak gerektiği yolunda devamlı kafa yoruyordu. Azerbaycan’da bulunduğu bu yıllarda bir fikir hareketinin içinde yer aldı. Zaten bu sıralarda Rusya’da da işler iyi gitmiyordu. Muhteşem Rus Çarlığı bir avuç Japon karşısında büyük bir hezimete uğramış, bu yenilgi Rusya’da bolşevik (sosyalist) düşüncelerin kök salmasına vesile olmuştu. Hem Türkiye’de, hem Azerbaycan’da, hem de Rusya’nın değişik yerlerinde yaşayan Türk milliyetçileriyle irtibata geçen Alibey, bu sayede Türkçü fikirlerini daha da olgunlaştırdı. Önce 1905’te Hayat Mecmuası’nın, arkasından da Füyuzat gibi dergilerin yayınlanmasında önayak olan Hüseyinzâde Alibey, buralarda; Türkler için tek çıkar yolun ilim ve fende ilerlemeye bağlı olduğunu ve ayrıca Türklerin birlik içinde hareket etmelerinin gerekliliğini savunuyordu. İşte Türk dünyasında ilk defa, aşağı-yukarı kendinden sonra bütün Türklerin ortak şiarı hâline gelecek olan “Türkleşmek, İslâmlaşmak ve Avrupalılaşmak” düstûrunu ortaya koydu. Bu düşünce o kadar taraftar buldu ki, buna binaen pek çok ilim ve fikir adamı bu üç ilke çerçevesinde çalışma yollarını aramaya başladı. Aslında genç Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan’ın kuruluş aşamasında da bu ilkelere bağlı kalındığını görmekteyiz.

- Reklam -

Kalemiyle Türklüğün yolunu aydınlatmaya çalışan bu kahraman Türk evlâdı, Rus çarlığı’nın hertürlü baskısına rağmen, değişik yerlerde ve zamanlarda toplanan fikir önderlerinin de arasına katılıyor, kendi görüşlerini buralarda dile getiriyordu.

Nihayet Türkiye’de II. Meşrutiyet’in ilânıyla ortaya çıkan siyasî ortamda çalışmak üzere tekrar İstanbul’a geldi. O da biliyordu ki, Osmanlı Türkiyesi ve Türkleri kalkınmadığı müddetçe diğer Türklerin yabancı baskılardan kurtulması mümkün değildi. Bunun için hep bir elden Türklüğün Batı emperyalizmi karşısındaki en güçlü savunucusu Türkiye Türklerinin yeniden diriltilmesi gerekmekteydi. Özellikle Rus baskısından kaçan diğer Türk milliyetçilerinin de gayretiyle, İstanbul’da bütün Türk dünyasını kucaklayan bir Türkçülük hareketi başladı. O vakte kadar uygulanan politikalar göstermişti ki, ne İslâmcılık, ne de Osmanlılık siyasetleri başarılı olamamıştı. Osmanlı Devleti gün geçtikçe kötüye gidiyor, gözümüzden bile kıskandığımız Müslüman kardeşlerimizin hepsi yabancılarla Türklere karşı işbirliği yapıyorlardı. Elbette ki 600 sene hizmet ettikleri bu din kardeşlerinin ihaneti Türklere çok pahalıya mâl oldu. Türkçüler bu kötü gidişatın önünü alabilmek için sınırlar dahilinde yaşayan Türklerden başkasına güvenilemeyeceğini anlamışlar ve bu yüzden Türk Derneği, Türk Yurdu Cemiyeti ve Türk Ocakları gibi müesseseler vasıtasıyla Türklerin ne yapmaları, nasıl bir strateji takip etmeleri nokta-i nazarından halkı bilinçlendiriyorlardı.

I. Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine Osmanlı Devleti hizmetinde tam bir Türk gibi çalışan Alibey Hüseyinzade, bu harbin sonlarında Azerbaycan Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu duyar-duymaz, doğup büyüdüğü Azerbaycan’a koştu. Bilindiği üzere bu ilk Türk cumhuriyetinin yaşamasına zamanın emperyalistleri izin vermediler. Savaşın galipleri arasında bulunan Rusya, Azerbaycan’a iki yıl kadar sonra (1920) tekrar girdi. Türklerin üstüne çoğunluğu Ermenilerden oluşan Kızılordu birlikleri yollandı. Türklere olmadık hakaretler ve katliâmlar yapıldı. Bağımsızlık yanlısı Türkler ile selâmetin komünizmden geçtiğine inananlar birbirleriyle çatıştı. Sonunda pek çok Türk aydını ve devlet adamıyla beraber Hüseyinzâde de yeniden Türkiye’ye kaçmak zorunda kaldı.

Mustafa Kemal Türkiyesi, elbette ona kucağını açtı ve 1926’da profesör olan Alibey Hüseyinzâde, 1931’de emekliye ayrıldı. Türklük ve Turan ülküsü uğrunda geçen bir ömür sonunda, 1940’da hayata gözlerini yuman bu âbide şahsiyet, belki de bu mücadelesinin mükâfatı olarak hep Turan ismiyle birlikte anıldı.

 

Orkun'dan Seçmeler

Hocam Kafesoğlu

HAZAR ÇALIŞMALARI

- Reklam -