Ana Sayfa 1998-2012 Ahilik ve Türklük

Ahilik ve Türklük

I. GİRİŞ

- Reklam -

Türkler dünyayı sosyal, kültürel, siyasî, ekonomik, medeniyet vs. birçok açıdan etki-lemişlerdir. Gün geçmesin ki yeni yeni meydana çıkarılan medeniyetlerin altından Türkler çıkmasın. Dünya medeniyetine bu kadar etkisi olan bu aziz milletin ahîlik gibi muhteşem bir kurumu ortaya çıkarmasını şaşkınlıkla karşılamamak gerekir.

Türkler yiğitliğe, cömertliğe ve dürüstlüğe çok önem verirlerdi. Bu anlayışlarını geç-mişten günümüze hiç kaybetmemişlerdir. Bundan dolayı Türkler, tarihin herhangi bir döne-minde bu güzel vasıflarını kurumlara aktarıp, yaşatarak günümüze kadar getirmişlerdir. Tarih içinde bu vasıflar çeşitli adlarla anılmıştır. Bazen alperen, bazen akılık ve bazen de ahîlik denmiştir. İsimler değişse de -tıpkı geçmişte kurulup yıkılan Türk devletleri gibi- amaç, hedef ve ülkü asla değişmemiştir. İşte Türk’ün ruhunda olan teşkilâtçılık vasfı ve Türk zekâsının ürünü, doğruluğunun simgesi olan ahîlik, Türklerin olumlu gelişmelerinden birisi olma özelli-ğini kazanmış ve bu durumunu hâlâ devam ettirmektedir.

II. AHİ KELİMESİNİN MÂNÂSI

Günümüzde ahîlik ile ilgili birçok araştırma ve inceleme bulunmaktadır. Ahîlik ile il-gili eserlerin hemen hemen hepsinde “ahî” kelimesinin kökeni hakkında değişik görüşler öne sürülmektedir. Hatta tetkik eserlerin bütününde hangisinin kuvvetli bir ihtimal olduğunu be-lirtmeden faraziyelerin hepsini aktarmayı uygun görüyorlar. Bu demek oluyor ki “ahî” keli-mesinin kökeni hâlâ tam olarak anlaşılamamaktadır.

“Ahî” kelimesinin sözlük anlamı itibâriyle “kardeşim” anlamına gelen Arapça köken-li bir kelime olduğu belirtilmektedir. Bu görüş esas itibâriyle ahîliği, Fütüvvet’in devamı şek-linde ele alanlar tarafından iddiâ edilmiştir. Ahîlik kavram mânâsı ve cemiyet içindeki icra ettiği fonksiyonu itibâriyle Fütüvvet’e benzemektedir.

“Ahî” kelimesinin menşei konusunda değişik iddiâlar bulunmaktadır. Tetkik eserlerin hemen hemen hepsinde “ahî” kelimesinin “akı”nın zamanla değişimi sonucu ortaya çıktığını belirtiyorlar. “Akı” Kelimesi büyük Türk âlimi Kaşgarlı Mahmud’un yazdığı “Divan-ü Lü-gat’it- Türk” adlı eserde; “eli açık, cömert, yiğit, delikanlı” gibi manalar ifâde etmektedir. Türkçe’de bâzı “k” seslerinin “h” telâffuz edildiği malumdur. Günümüzde bile bunun örnek-lerini görmekteyiz. Meselâ; “okumak” kelimesi “okumah”, “bakmak” kelimesi “bakmah”, “çakı” kelimesi “çahı” gibi. Bu örnekleri günümüzde çoğaltmak mümkündür. Özellikle Kır-şehir yöresinde bu örnekler oldukça çoktur. Muhtemelen VIII. yüzyılın sonlarına doğru İslâm kültürü çerçevesine giren Türkler de Arapların “Feta”, İranlıların “Civanmert” dedikleri bu ideal insan tipine “akı”, mesleğine de “akılık” diyorlardı. Akılığın gereği olarak akıların bir-birlerine kardeşçe muamelelerinden dolayı “Akı” kelimesi zamanla yerini Arapça olan “ahî” kelimesine bırakmış, denilebilir.

- Reklam -

“Ahî” kelimesinin birlikler içinde zaman zaman “ahi baba” şeklinde ifâde edildiğini görüyoruz. Buna göre “kardeşim baba” diye bir tabir akla uygun düşmemektedir. Fakat “eli açık, yiğit, delikanlı” anlamlarına gelen “akı” kelimesiyle beraber düşünüldüğünde daha man-tıklı oluyor. Çünkü: “cömert baba” , “yiğit baba” ve “delikanlı baba” tâbirleri daha mantık-lı görünmektedir.

Ahî Teşkilâtı Fütüvvet hâlinde varlığını sürdürürken ve “ahi” kelimesi “fütüvvet” ke-limesiyle birlikte anılırken; daha sonraları bir Türk teşkilâtı hâline gelerek “ahî” kelimesiyle anılmasını, “fütüvvet” kelimes inin Türkçe’ye uyumu şeklinde değerlendirmek mümkün de-ğildir. Çünkü, böyle bir uyum olması için kelime değişikliğine gerek olmayıp “Fütüvvet” ke-limesinin kullanılması daha uygun olacaktır.

O hâlde “ahî” kelimesinin eski Türk kültüründen geldiğini ispat eden -yukarıda bah-settiğimiz gibi- birçok delil bulunmasına rağmen, adının Arapça olması, ahîliğin ortaya çıktığı zamanlarda Anadolu’da Arap kültürünün etkili olmasındandır bir devirde buralara intikâl et-mesinden ve bilhassa İslâm akideleri ile birlikte Türk ülkesine girmesinden dolayıdır, diye-biliriz.

Ahî teşkilâtı mensupları arasında “kardeşlik” çok önemli bir esas olarak göze çarp-maktadır. Bundan ötürü bu teşkilâtın üyelerine Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahî” denmiştir.

Ahîlik konusunda inceleme yapan araştırmacılar, “ahî” kelimesinin terim mânâsı hu-susunda ortak fikir ileri sürmüşlerdir. Buna göre terim olarak ahîlik; “Anadolu’da XIII. yüz-yılda kurulmuş ve belli bir zaman dilimi içinde bazı ilke ve kurallara dayalı olarak hayatını sürdürmüş esnaf ve sanatkârlar birliğini ifade etmektedir”.

- Reklam -

“Ahî” kelimesinin kurum olarak tanımlanmasında değişik görüşler ileriye sürülmekte-dir. Konunun iyi anlaşılması açısından aşağıda değişik tanımlamalara değineceğiz.

Ahîlik konusunda önde gelen incelemeler yapan ve bu konunun açığa çıkmasında bü-yük katkıları olan Sayın Neşet Çağatay’a göre kurum olarak ahîlik; “XIII. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak XX. yüzyılın başlarına dek Anadolu şehir, kasaba ve hatta köylerindeki esnaf ve sanatkâr kuruluşlarının eleman yetiştirme, işleyiş kontrollerini düzenleyen bir ku-rumdur.”

“Ahî” kelimesinin kurum olarak mânâsı hakkında değişik bir görüş ileri süren Sayın Ferhat Erarı’ya göre Ahilik; “Hem sosyo-ekonomik yapıya hem de kültürel yapıya ait bir kavram olarak, birbirini seven, birbirine saygı duyan, yardım eden, fakiri gözeten, yoksulu barındıran, işini, çalışmayı bir ibadet sayan, din, ahlâk ve meslek kurallarına, toplum çıkarla-rına sıkı sıkıya bağlı esnaf ve sanatkârların meydana getirdiği sağlam bir teşkilat” mânâsını taşımaktadır.

Yukarıda verdiğimiz tanımlardan yola çıkarak bizce kurum olan “ahîlik” XIII. yüzyılın ortalarına doğru ortaya çıkıp, Türk’ün kanında olan teşkilâtçılık vasfıyla yoğrularak, Anado-lu’da sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal etkisi olan ve bu etkisini XX. yüzyıl başlarına ka-dar sürdüren, tamamen Türk ruhundan doğmuş bir esnaf ve sanatkâr kuruluşudur.

Ahîliği, eski Türk kültüründe var olan yiğitlik, cömertlik ve delikanlılık ülküsünün, yeni çevreyle uyum sağlayarak, gelişmiş şekli olarak görebiliriz. Ahîliği, Türk milletinin A-nadolu’da karşılaştığı bir takım şartların neticesi olarak yeni değerlerle özümlenmiş şekli ola-rak görmek mümkündür.

III. AHÎLİK ve TÜRKLÜK

Ahîlik, Türk kültürünün yoğun olduğu, köklü bir şekilde gelişmeye başladığı bir or-tamda kurulmuş ve dal budak salarak gelişmiştir. Hem ülkenin korunmasında hem de insanın korunmasında önemli bir etken olmuştur. Diyebiliriz ki ahîlik, Türk kültürünün bir fışkırma-sıdır. Ayrıca ahîlik, Türklüğe yücelik ve uzun ömür kazandıran kurumların başında gelmek-tedir. Türk milletinin karakter yapısı ahîliğin bedeni olmuştur. Bu bedenin ruhu ise, Kur’an-ı Kerim’dir.

Orta Anadolu’da ahîlik; Arap, Acem ve Bizans kültürleri ile mücadele ederek varlığını korumuştur. Türkiye Selçukluları’nın resmî dili olan Farsça’ya itibar edilmeyerek Türkçeye önem verilmiştir. Süleyman Türkmanî (1214-1298), Ahmet Gülşehrî (1250-1335), Ahî Evran (1168-1261), Hacı Bektaş-ı Velî (1243-1337), Caca Bey (1240-1301), Âşık Paşa (1272-1333) ve Yunus Emre (?-1320/21) gibi Türkçülerin, Mevlânâ (1207-1273) gibi bir hümanisttin ya-şadığı devirde ve ortamda vücut bulan ahîlîk cereyanı, uygulaması ve kavramı tamamen Türk düşüncesinin ürünüdür. Türk âlimleri, bu muazzam düşünceyi hayata geçirmişlerdir. Bu dö-nemde Doğu ve Orta Anadolu’nun bir bölümünde Moğollar hüküm sürmekte, Batı’da Rumlar ile Osmanoğulları çarpışmakta, Konya Karamanoğullarının elinde bulunmaktaydı. Yani; bu dönemde Anadolu’da beylikler ortaya çıkmış, Türkiye Selçukluları yıkılmak üzere ve Moğol baskısı bulunmaktadır. Fakat bu kadar karmaşa ve baskıya rağmen Kırşehir’deki Türkler ge-leneklerini, göreneklerini sürdürmekteydiler.

Kırşehir’de Türklük ülküsünün üç büyük savaşçısı yaşamaktaydı. Çevre de bunların etkisi altındaydı. Bu büyük Türk âlimleri: Âşık Paşa, Şeyh Süleyman Türkmanî ve Ahî Ev-ran’dır. Bu üç Türk âliminin bölgede icra ettikleri çeşitli görevleri vardır. Bunlardan Süley-man Türkmani, Türklerin geleneklerini ve dillerini yaşatma mücadelesini vermekteydi. Âşık Paşa, Türk dilinin bayrağıydı. Ahi Evran ise, Türklük düşüncesinin daha bir yoğun olduğu Kırşehir’e gelip yerleşmişti. Burada esnaf ve sanatkârları teşkilâtlandırarak yüzyıllarca etkisi-ni sürdürecek ahîliğin temellerini atacaktır. Kırşehir’de yaşayan Hacı Bektaş, Ahi Evran ve onun arkadaşları, Türk ülküsünün ancak, Türkçe ile yükseklere çıkarılacağının bilinciyle ha-reket etmekteydiler. Kırşehir’deki kültür, Horasan erenlerinin getirdiği temiz, arı, yüksek, yaratıcı ve yapıcı olan Türk kültürüydü. Bundan dolayı Hacı Bektaş, Kırşehir’i özellikle seç-miş bulunmaktaydı. Böylece burada Türk dil ve kültürünün temeli atılmış olacaktı.

Ahîlik kurumunun yetiştirdiği gençler, fikir adamları, bilim adamları ve mutasavvıflar gittikleri her yerde Türklük çırasını yakıyorlardı. Böylece ışıklar çoğalıp, meş’aleye dönüşü-yordu. Ahîlerin Türklük şuuruyla aydınlattığı yeni bir Anadolu doğuyordu.

IV. SONUÇ

Türklerin kurmuş olduğu ahîliğin menşei türlü kuruluşlara dayandırılmıştır. Çok il-ginçtir ki, bazıları ahîlik gibi olağanüstü bir teşkilâtı Türklere mal etmek istememişlerdir. Zannedilmiştir ki, Türkler böyle bir kuruluşu dünya medeniyetine kazandırma kabiliyetini gösterememişlerdir. Bu düşünce son derece taraflı ve olumsuz bir düşüncedir.

Yukarıda belirttiğimiz bu düşüncenin sonucunda ahîliği, çağdaşı olan veya olmayan çeşitli kuruluşlarla karşılaştırmışlardır. Bunlardan en önemlisi Arapların kurduğu fütüvvetçilik ile Bizans loncalarıdır. Tabiî ki bir kuruluşun başka kuruluşlardan etkilenmesi çok normaldir. Bir kurumun başka kurumlardan etkilenmesi sonucunda orijinallik tamamen bozulmuş değil-dir. Aksine etkilenmemiş olması anormaldir. Çünkü; bir kurumun evrensel olması için mutla-ka bütün insanlara hitap etmesi lâzımdır. Ahîlik bunu yapmıştır, fakat kendi özünden hiçbir şey kaybetmemiştir. Önemli olan bunu başarabilmektir. Ahîlik bunu başararak geçmişte ya-şamış kurumlar içinde müstesna yerini almıştır. Hâlen de bu önemini korumaktadır.

Ahîlik, XIII. yüzyıl Anadolusunun şartlarında Türkler tarafından ortaya çıkarılmıştır. Türkiye Selçuklu Devleti’nin otoritesinin kaybolduğu zamanlarda Anadolu’nun bazı bölgele-rinde otoriteyi elinde tutmuş ve Osmanoğulları’nın devlet olmasında önemli gayretleri olmuş-tur. Ahîlik zamanla esnaf ve sanatkâr kuruluşu hâline gelmiştir. Bunun sonucunda ahîlik de-nince esnaf ve sanatkâr, esnaf ve sanatkâr denince de ahîlik akla gelmektedir.

Günümüzde esnaf ve sanatkâr, o şanlı geçmişini tekrar ortaya çıkarmalıdır. Bu hem Türk milletinin geleceği hem de kendi gelecekleri için kaçınılmazdır. Geçmişte ahîlik gibi bir kurum ortaya çıkaran bu millet, günümüzde de o şanlı geçmişini canlandıracak azim ve kuv-veti bulundurmaktadır.

Özetle söylemek gerekirse; ahîlik, tamamen Türk’ün ruhunda varolan teşkilâtçılık vas-fı sayesinde ortaya çıkmış orijinal bir Türk kurumudur.

DİPNOTLAR

Salih Özkan, Türk Eğitim Tarihi, Niğde 1997, s. 39.

İlhan Tarus, Ahîler, Ankara 1947, s. 18; Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahîlik, Ankara 1997, s. 1; Cumhuriyetin 50. Yılında Esnaf ve Sanatkâr, Ankara 1973, s. 23; Sabahattin Güllülü, Sosyoloji Açısından Ahî Birlikleri, İstanbul 1977, s. 18; Adnan Gülerman, Ahî Teşkilâtının Türk Toplumunun Sosyal ve Eko-nomik Yapısı Üzerindeki Etkileri, Ankara 1993, s. 2; Galip Demir, Türk Kültürü Ahîlik, İstanbul 1998, s. 7-8 ; Ferhat Erarı, “Ahîlik ve İktisadi Hayatımızdaki Anlam ve Önemi”, II. Uluslararası Ahîlik Kültürü Sempozyumu Bildirileri (13-15 Ekim 1999 Kırşehir), Ankara 1999, s. 118; Ziya Kazıcı, “Ahilik maddesi”, İslam Ansiklopedisi, Cilt 1, İstanbul 1988-, s. 540; Yeni Hayat Ansiklopedisi, Cilt 1, “Ahîlik Maddesi”, İs-tanbul 1990, s. 62; Türk Ansiklopedisi, Cilt 1, “Ahîlik Maddesi”, Ankara 1981-84, s. 236; Büyük Larousse, Cilt 1, “Ahîlik Maddesi”, İstanbul 1986, s. 198; Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 1, “Ahîlik Maddesi”, Ankara 1956-58, s. 77; Halil Seyidoğlu, Ekonomik Terimler Ansiklopedik Sözlük, Ankara 1992, s. 11.

Fuad Köprülü, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, Ankara 1994, s. 64; Cevat Hakkı Tarım, Tarihte Kırşehri-Gülşehri ve Babaîler-Ahîler-Bektaşiler, İstanbul 1948, s. 61; Abdulbaki Gölpınarlı., “İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilatı ve kaynakları”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt XI, 1-4’den ayrı bası, İstanbul 1952, s. 6; Refik Soykut, Ahîlik, Ankara 1971, s. 66, 67; Güllülü, Ahî Birlikleri, s. 18; Mikâil Bayram, Ahi Evren ve Ahi Teşkilâtı’nın Kuruluşu, Konya 1981, s. 3-4.

Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lügati-t-Türk, Cilt IV, Haz. Besim Atalay, Ankara 1991, s. 15.

Köprülü, a.g.e., s. 64; Tarım, a.g.e., 61; Gölpınarlı., “Fütüvvet Teşkilâtı”, s. 6; Soykut, a.g.e., 66, 67; Cumhu-riyetin 50. Yılında Esnaf ve Sanatkâr, s. 23; Güllülü, Ahî Birlikleri, s. 18; Bayram, a.g.e., s. 3, 4; Demir, a.g.e., s. 8; Özkan, Eğitim, s. 40, 41; Gülerman, Ahî Teşkilatı, s. 2.

“Ahî Baba” hususunda Mehmet zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Cilt 1, İstan-bul 1993, s. 29 ve ayrıca Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi, Cilt 1, Ankara 1999, s. 16, 17 adlı eserlere bakınız.

Özkan, Eğitim, s. 40.

Gülerman, Ahi Teşkilatı, s. 2.

Tarus, a.g.e., s. 18.

A.g.e., s. 19.

Çağatay, Ahîlik, s.1; Cumhuriyetin 50. Yılında Esnaf ve Sanatkâr, s. 23; Gülerman, Ahî Teşkilatı, s. 3; Erarı, a.g.e., s. 118.

Çağatay, Ahîlik, s. 1.

Erarı, a.g.e., s. 118.

Özkan, Eğitim, s. 41.

Adil Gülvahaboğlu, Sosyal Güvenlik Öncüsü Ahî Evran Veli ve Ahîlik, Ankara 1991, s. 149.

Refik Soykut, İnsanlık Bilimi Ahilik, Ankara 1980, s. 17.

Gülvahaboğlu, a.g.e., s. 149.

A.g.e., s. 149-150.

Gös. yer.

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -