Ana Sayfa 1998-2012 AB maymuncuğu Türk devlet kapısını kurcalıyor

AB maymuncuğu Türk devlet kapısını kurcalıyor

TÜRKİYE Devleti kuruluşunun temelindeki antlaşma olan LOZAN’dan koparılıp “AB Maymuncuğu” kullanılarak Türk’ü tarihten silme antlaşması olan Sevr şartlarına “AB uyum yasaları” aracılığıyla sürükleniyor.

- Reklam -

Türkiye, bindirildiği AB treni ile hızla federal bir yapıya doğru sürükleniyor. Bu trende yolculara batı dünyasının sürekli yaptırdığı top ve pop yayınları ile millet uyutulmakta ve uyuşturulmakta. Milletin büyük çoğunluğu nereye gittiğinden habersiz top ve popla kafası öylesine ilgili ve dolu ki trenin camından dışarıya bakıp nereye gittiğini sorgulayacak durumda bile değil. İnsanları Mankurtlaştırmak için tarihte kafa derilerini yüzüp yerine hayvan postu bağlanıyormuş. Böylesi akıl almaz işkenceler altında mankurt hâline getirilenler geçmişini, kimliğini unuttuğundan gözünü kırpmadan kendi annesini bile emir verildiğinde okla öldürecek hâle getiriliyormuş. Mankurtlaştırmanın günümüzdeki yöntemi ve yeni araçları pop ve toptur. Artık mankurtlaştırılacak insanların kafa derisinin yüzülmesi tarihte kaldı, onun yerine günümüzde çok daha kolay yol olan ve rahatlıkla milyonlarca insanı etkileyebilen top ve pop ile kafaların içi âdeta yüzülüyor. Top konusundaki tutku o kadar aşırı olmaya başladı ki, âdeta bir kısım gençlerde yeni bir mensubiyet hissi yaratacak noktaya geldi. Sonuçta birbiri ardına gelen kültür saldırıları ile boşaltılan kafalara top ve pop adına her şeyi doldurmaktalar. Tuttuğu top takımından başka bir şey düşünmeyen, top ile yatıp topla kalkanlar, popu günlük hayatlarında uyuşturucuymuş gibi kullananlar, hattâ pop‘u bir başka millî kimliğe geçmede kullanılacak kişilik değiştirme aracı sananlar, anlamadıkları yabancı dilde müzik dinlemeyi tutku hâline getirenler günümüzün gönüllü Mankurtlarıdır.

AB trenindeki top ve pop yayınlarının düzenleyicisi, yapımcısı batı dünyasının Türkiye için plânladığı hedefi nedir ?

Hedef mankurtlaştırılmış insanlardan meydana gelen, giderek millet olma özelliğini kaybetmiş bir toplumdur. Hedef tarih bilinci olmayan toplumdur. Sahip olunan tarih bilinci KÜLTÜRDÜR – MAYADIR. O hâlde; Hedef, kültürü yok edilmiş yani mayası bozulmuş toplumdur. Hedef, kendine yabancılaştırılmış toplumdur. Hedef, en üst en gelişmiş sosyal yapı olan, ancak binlerce yıllık gelişimin sonunda gelinebilen milletten adım adım uzaklaştırılarak sonuçta düz insan yığını olan halk topluluğudur. Batının öncelikli amacı Türk milletinin millî yapısının çözülmesidir. Arkadan gelen esas hedefi ise bu toprakların ele geçirilmesidir, çünkü bu topraklar onlar için hem madenler, sahiller, tarıma elverişli topraklar, su kaynakları, ormanlar vb. maddî zenginliklerle doludur hem de dinî inançları açısından “Încil ülkesi” ve “vaad edilmiş topraklar” olarak niteledikleri manevî zenginliklerinin beşiğidir.

Türkiye uzun ince bir yolda, “AB bataklıklarında” gece gündüz demeden başkalarının çizdiği yolda, kendisinin olmayan amaçlar uğruna, kendi millî değerlerinden uzaklaşa uzaklaşa bölünmeye mi gidiyor?

“AB Maymuncuğu” bakın günümüzde hangi millî kapılarımızı kıra kıra, hattâ Sayın Hüseyin MÜMTAZ’ın çok güzel tespitiyle kanırta kanırta açıyor: Kıbrıs’ta, Batı Trakya’da AB için anayasa değişikliklerinde, terör yasasında yapılan değişikliklerde bunu açıkça görüyor ve yaşıyoruz.

Sayın Alptekin CEVHERLİ’nin 30-5-2003’te Yeniçağ gazetesinde “Wilson prensipleri, TBMM’ye kadar geldi” başlıklı çok önemli bir yazısı çıktı. Sayın Cevherli bu yazısıyla benim de Ağustos 2000 den beri milletimizin dikkatini çekmeye çalıştığım Türkiye için hayatî önemi olan kanun değişiklerini irdeliyor. Batı, iç yapımıza doğrudan müdahaleye yönelik bu girişimleriyle elini iç işlerimize sokma konusunu hedeflemektedir. Konunun özeti şudur:

- Reklam -

16 Aralık 1966’da “Birleşmiş Milletler Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi” hazırlanmıştı. 1976’da bu sözleşme, imzalayan devletlerde yürürlüğe girdi. Sözleşmenin “Kendi kaderini tayin hakkı “ başlıklı bölümü aynen şöyle.

1. Madde: Halkların kendi kaderlerini tayin hakkı:

1. Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.

2. Bütün halklar uluslararası hukuka ve karşılıklı menfaat ilkesine dayanan uluslararası ekonomik işbirliği yükümlülüklerine zarar vermemek koşuluyla, doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddî kaynaklardan hiçbir koşulda yoksun bırakılamaz.

3. Kendini yönetemeyen ve vesayet altındaki ülkelerden sorumlu olan devletler de dahil bu sözleşmeye taraf bütün devletler, kendi kaderlerini tayin hakkının gerçekleştirilmesi için çaba gösterir ve Birleşmiş Milletler şartının hükümlerine uygun olarak bu hakka saygı gösterir.

- Reklam -

2. Madde: Sözleşmenin iç hukukta uygulanması ve ayrımcılık yasağı.

1. Bu sözleşmeye taraf her devlet, gerek kendi başına ve gerekse uluslararası alanda özellikle ekonomik ve teknik yardım ve işbirliği vasıtasıyla bu sözleşmede tanınan hakları, mevcut kaynakları ölçüsünde giderek artan bir şekilde tam olarak gerçekleştirmek için, özellikle yasal tedbirlerin alınması da dahil, gerekli her türlü tedbiri almayı taahhüt eder.

Yugoslavya l976’da söz konusu bu sözleşmeyi imzaladı yani ülkesinde bağımsızlık isteyip ayaklananlara dış müdahaleleri baştan kabul etti. 1996’da da ABD’nin yukarıda söz konusu BM Sözleşmesine dayanarak yaptığı askerî müdahalesi sonucunda parçalandı.

Türkiye bu sözleşmeyi 15 Ağustos 2000’de Büyükelçi VOLKAN VURAL aracılığı ile Birleşmiş Milletler’de imzaladı. Sözleşmenin yürürlüğe girmesi için Haziran 2003’te TBMM’den geçirildi.

Bu sözleşmenin onaylanması sonucunda, başta PKK bölücülüğü olmak üzere ilerde olabilecek diğer her türlü bölücülük hareketi “AB Maymuncuğu” ile iç hukukumuzda yasallaştırılmış demektir. Ayrıca bu konu milletler arası sözleşme olduğundan da dış müdahalelere Yugoslavya örneğinde olduğu gibi açığız demektir.

Türk milletine saldırı her yönden geliyor. Bu saldırıların merkezinde ana yapının, eylemleriyle “AB” olduğunu görelim. Meselâ; TÜRK GENÇLİĞİ “AB Maymuncuğu” kullanılarak gençlik programları (Sokrates, Leonardo da Vinçi, Young, Erasmus… gibi ) adı altındaki kuruluşların amaçların açıkça ilân ettikleri birinci maddesi (tüzüklerinde açıkça belirtilmektedir) gençlere AB vatandaşlık bilinci verilmesidir. Böylece gençler “AB” içinde eritilecektir. 1-1-2003’de 6 Büyük Evrenkentimizde* (Üniversitemizde) başlayan bu gençlik programları seneye 15 Evrenkentimize (Üniversitemizde), önümüzdeki yıllarda da diğerlerine yayılacak. Avrupa Gençlik Programlarındaki hedef genç sayısının 400.000 olduğu ve ayrılan bütçenin bir milyar Euro olduğu bildiriliyor. Uğruna uya uya bir hâl olduğumuz AB uyum sürecinin getirisinden! bir tanesi işte bu. Türk milletinin geleceği göz bebeğimiz evlâtlarımızın “AB vatandaşlık bilincinde yetişmelerine” kendi elimizle yardım etmek. Mankurt olmadan buna göz yummak mümkün olabilir mi?

Duyarsız kaldığımız eğitim konusunun bir acı sonucunu daha aşağıda göstermek istiyorum.

•••

ÖZEL ANTALYA ANADOLU GÜZEL SANATLAR LİSESİ YIL SONU PROGRAMI

(ANTALYA KOLEJİ-2003)

New York New York

Vals —————————————————- Tchaykovski

Düet D. Dur ————————————— Komorovsky

Cielito Lindo

Prelüd ———————————————— J.S.Bach

Weisse Rosen (Dörtel) ——————- Giese

Woman in Love

Wals ————————————————- A.Gurand

Ay Gız

Sarabande ————————————— Hendel

Tuna Dalgaları ——————————- İvonovici

LİSELER 5. BİLİM VE KÜLTÜR ŞENLİĞİ ÖDÜL TÖRENİ

Just a Memory

Viva Tutte Le Vezosse

Sahilde ————————————————- Kuliyev

Memory

Procession of the Sardar —————- M.Ivanov

Fantaise Facile ———————————- J.D. Alard

L’Italiano

Mevsimler (Yaz) I.Bölüm ————— Vivaldi

Take the train ———————————- B.Strayham

Entertainer ————————————- Joplin

Funiculi Funicula

•••

Hemen belirtelim ki bu kutlama programının benzeri yüzlerce okulumuzda yaşanmaktadır. Bütün bunlar olurken Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin Millî Eğitim Bakanlığı Türk Millî Eğitim Bakanlığı olduğunu göstermek zorundadır.

Daha şimdiden kendini gösteren millî yapıdaki “AB yıkımına” bir örnek daha verelim: Bu haber AKŞAM gazetesinde BİZANS KAYDA GEÇİYOR başlığıyla 5-Nisan 2003’te çıktı. Haber özeti şöyle:

“Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri (TAY) Projesi Türkiye’deki Bizans dönemi mimarîsinin envanterini çıkarmak için çalışmalara başladı. Projenin ilk aşamasında 2 bin 500 yapının envantere alınacağını belirten TAY Projesi yetkilileri Marmara Bölgesi’ndeki çalışmaların 2004’te, tüm projenin ise 20 yılda tamamlanacağını söylüyor.

Projenin başkanlığını yürüten İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim görevlisi Engin AKYÜREK “Bizans İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul, Anavatanı Anadolu’dur. 11 yüzyıl boyunca bu topraklara egemen olmuş ve sonraki dönemleri de etkilemiş bu uygarlık Türkiye’nin kültür zenginliğinin bir parçasıdır” diyor, projeye katkıda bulunmak isteyenlerden yardım istiyor.”

İçinde bulunduğumuz ”AB yıkım sürecini” gösteren o kadar çok örnek var ki meselâ bir başka olay da, Türkiye’de yer ve mekân adlarındaki Türkçe’den kaçıştır: Hafta sonları oteller ve tatil yerlerinin topluca verdikleri gazete ilânlarına bakıldığında, isimlerin yüzde doksandan fazlasının yabancı dilde olduğu görülür. Bu tek kelimeyle ayıptır .Türkiye’de bu gibi yerlere yolu düşenlerin en azından yazılı şikâyette bulunup bu toprakların Türk vatanı olduğunu hatırlatması lâzımdır?

“AB YIKIM SÜRECİNDE”ki bir başka örneği de Fener Rum Patrikhanesi’nden verelim : Fener Rum Patrikhanesi yıllardır örütbağdaki (internetteki) sitesinde (www.patriarchate.org) ısrarla, yüzlerce defa İstanbul’dan “Constantinople” olarak bahsediyor. Patrikhane Türk kanunlarını hiçe sayarak kendini ekümenik (THE ECUMENİCAL PATRİARCHATE OF COSTANTİNOPLE) ilân edebiliyor. Aynı patrikhane Ayasofya’yı kilise olarak gösteriyor. (THE CHURCH OF HAGIA SOPHIA) Bu da yetmiyor Yeni Roma’nın Ekümenik Patrikiyim diyor. Bu konuda ben kitabımda (TÜRKİYE VE ŞEYTAN ÜÇGENİ-Turgay Tüfekçioğlu) hem de başta ORKUN olmak üzere birçok dergi ve gazetede defalarca yazdım, benim gibi birçok duyarlı arkadaşımız da bunları yazdı ama şu ana kadar “AB YIKIM SÜRECİNDEKİ“ Türkiye konuya duyarsız kaldı.

Sayın Aytunç ALTINDAL’dan gelen bir havadis şimdiye kadar verdiğim örneklerin hepsinden daha sarsıcı ve üzücü. Haber şu: Nevşehir’in Üçhisar ilçesinde 38 köy evini alan Hristiyan yabancılar köydeki mevcut camiinin Müslüman cemaatinin olmaması nedeniyle müracaat ediyorlar ve cami kapatılıyor. Dinî hassasiyeti yüksek olanların kulakları çınlasın. Bu arada ilçenin belediye başkanının da DYP’li olduğunu hatırlatırım.

Günümüzde başka duyarsız kalınan konular da var, hem de yürek kanatan cinsten. Batı Trakya Türkleri, Doğu Türkistan Türkleri, Kuzey Irak Türkleri ve Kuzey Kıbrıs Türkleri bu konulardan sadece dört tanesidir.

Batı Trakya Türklerinden Mehmet Emin AĞA İskeçe müftüsüdür. Yunanistan’da Müftülüğü tanınmaz, hattâ Lozan’ın verdiği dinî haklar çerçevesinde demokratik yolla müftü seçildi diye gün gelir AB üyesi Yunanistan tarafından hapse atılır, gün gelir saldırı ile kafası yardırılır, ama ana vatanından, Türkiye’den ise kabul ve ilgi görmez. Çünkü bu yiğit Türk insanı “AB YIKIM SÜREÇİNİ” Türkiye’de en görmez gözlere bile gösterecek ve kolayca anlamalarını sağlayacak bir ibretlik olayın gerçek kahramanıdır. Ama bilinsin ki AB Muhiplerince sakıncalı piyade muamelesi yapılan Mehmet Emin AĞA Türk Milletinin gönlünde hak ettiği yerini almıştır. İleride milletin hafızasında işbirlikçilerin yeri ile Mehmet Emin AGA gibi millî kahramanların yeri birbirinden çok farklı olacaktır.

Doğu Türkistan Türkü, Türkün Başşehri Ankara’da haziran 2003 de toplantı yapmak, sesini duyurmak ister ama bu hükûmet tarafından izin verilmez!.. Doğu Türkistanlı Türk öz vatanında itilen, kakılan, horlanan olmamalıydı. Millî hassasiyeti olanlar öyle davranamazlar.

Bu hükûmet Kuzey Irak’ta Erbil’de konsolosluk açarsa Barzanî’yi tanımış olur, Süleymaniye’de konsolosluk açarsa Talabanî’yi tanımış olur, Kerkük’te, Musul’da konsolosluk açmazsa Kuzey Irak Türkünü tanımaz demektir. Aynı hükûmet bütün bunların üstüne üstlük Ermeni anayasasında bile Türkiye’nin doğusundan toprak istediğini bildirirken, Ağrı dağını bayrağında, pulunda, parasında sembol yapıp benimsediğini dünyaya açıkça ilan ederken, Türk devletinin egemenlik haklarını tanımayan Ermenistan’ı tanımak için görüşmeci yollarsa, bunu Türk milleti anlayamaz ve kabul edemez!

Kıbrıs’ta “AB Yıkım Sürecinde” getirildiğimiz yer Yunanistan’ın Büyük İdealine en uygun durumdur. Mevcut hükûmet kendini kaptırdığı “AB Uyum Sürecinde “Kıbrıs’ın Yunan adası olmakta olduğunu anlayamamaktadır.

Bütün bunlar ortada iken söylenen nutuklara gelince, bizim açımızdan tek gerçek: “Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz” sözünün doğruluğudur.

ÇARE: Fırındaki hamuru ekmek yapan bir avuç mayadır. Mayasız ekmek olmaz. Türk mayası (kültürü) yok edilmeden bu millet ve onun devleti bitmez. Bunu çok iyi bilen dış güçlerin gençlik programları adı altında, Türk kültürünü kaynağında bitirmek için Türk Gençliğini hedef alan sinsi plânlarına âcilen karşı durulmalıdır. Ana dilimiz, Türkçemiz, tarih bilincimiz, örf ve âdetlerimiz yani kısacası mayamız-kültürümüz bizim en önemli ve vazgeçilemez varlık sebebimizdir. Milletimizin ana yapısını sonsuza kadar koruyalım. Yüzümüzü dönmek için yön arıyorsak o yön Türk Milletinin bulunduğu yön olmalıdır.

* Prof Dr. Oktay SİNANOĞLU’nun yabancı dilden gelme “Üniversite” kelimesinin karşıtı olarak kullandığı “Evrenkent” tanımını aynen benimsiyorum. Bu karşılık beğenilmiyorsa daha iyisi bulunup ortaya konmalıdır.

 

Orkun'dan Seçmeler

- Reklam -